1980 darbesi sonrası ülkedeki tüm siyasi yapının çalışma yönü tamamen emperyalistlerin talepler üzerinden yürütüldü. Çünkü, ABD’nin istihbarat teşkilatı CIA’in Türkiye Şefi Paul Henze’nin darbeyi dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a “bizim çocuklar başardı” sözünün karşılığı 12 Eylül darbesinin tanımıydı.
Artık süreç; kazanılan savaş sonrası kurulan ‘ulus devlet’ yapısının imhası çerçevesinde politikaların uygulamaya koyulmasına gelmişti. ABD’nin Ortadoğu’da çıkarlara hizmet edecek-ekonomik ve siyasi olarak kırılgan ve kolay kontrol edilebilinen bir sistem en oluruydu.
Gelinen noktada;1924 Anayasası’nın ve Lozan Antlaşması’nın tartışılma süreci tamamen buna tabii olarak yürütülmektedir.
CHP’de bundan nasibini alarak-süreç içinde varlığını devam ettirmekte olup, halkın müdahaleleri karşısında biraz olsun geri adım atacak sorumluluklara rağmen net bir hamle ortaya koyamamıştı.
Özellikle Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu bu yapısal değişimin siyasi jargonuna uygun davranışlar ile kırılma sürecine büyük katkı sağlamışlardır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 12 Eylül sonrası oluşturulan ‘Türk İslam Sentezi’ değişimin içinde var olan derin devlet organizasyonu içinde görev yapması-onun CHP Başkanlığı döneminde bu siyasi stratejiye uygun söylemler ve davranışlarda bulunmasına neden oldu. Hele hele Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı göstermesi görev tanımının tam karşılığıydı.
Bilerek ve isteyerek Mustafa Kemal ile laiklik söylemlerinden uzak durmasını ‘yeni bir söyleme ihtiyaç var’ açıklaması üzerinden pazarlaması; Türkiye’nin bugün geldiği noktaya büyük katkı yapmıştır.
Muhalefeti sokaktan alıp grup toplantısına sokma stratejisi görev tanımının içindeydi. Ankara’dan İstanbul’a yürümesindeki amaç da bu tanım çerçevesinde hazırlanmış ve dizayn edilmiş bir kişisel eylemdi. Tek amaç halkın toplumsal muhalefeti sokaklarda dizayn etmesine engel olmaktı. O yüzden bu eylemi kişiselleştirdi.
İktidarın Anayasayı her çiğneyişinde sesini çıkarmayarak-hatta bazen de katkı yaparak ‘aman ağzımızın tadı bozulmasın’ edasıyla kabul etmesi; partiyi kişisel hesap alanı haline getirmişti. İktidarın tek korkusu olan sokaktaki muhalefeti engellemesi onun için başarı ülke için ise felaket olmuştu.
Sol ve sosyalist partilerden bilerek ve isteyerek uzak durması-İYİ parti hariç diğerlerinin oy toplamı yüzde biri bile bulmamasına rağmen, altılı masa deli göleğini bu ülkeye giydirmesi-arka plandaki oluşumların nasıl seçimi kaybettireceğinin habercisiydi. Onlara verdiği milletvekili kontenjanları yüzünden-belki mecliste 400 milletvekili bulunarak Anayasa değişecek.
Değişimle birlikte, 31 Mart seçimleri muhalefet için yeni bir başlangıca evrildi. Değişimin nedeni ve içeriği halkın beklentisiydi.
Halk özgül ağırlığını ortaya koyarak, 19 Mart darbesiyle birlikte CHP üzerinde oluşturduğu baskı ile onu sokak muhalefetine yönlendirerek bir bütünlüğün sağlanmasına neden oldu. Ki, Özgür Özel’in ‘normalleşme’ politik hatasına rağmen…
Meclis ise işlevini kaybettiğinden, orada çözüm aramak çözümsüzlüğün ta kendisi olmaktadır.
Siyasi sürecin geldiği noktada ve operasyonların devam ettiği bir ortamda, Manisa Büyük Şehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in bir kaza sonucu vefat etmesi siyasi duruşun duygusal hissiyata yönelmesine sebep oldu. Bir belediye başkanı için olabilecek her şey sahip olması ve bunu doğa, kadın, erkek, çocuk, engelli, hayvan ve tüm Manisa için kullanması doğru ve ahlaki bir iradeydi. Cenaze törenindeki izdiham ise zaten ‘razı’ olduklarının kanıtıydı.
İşte o ortamda Özgür Özel’in acıyı nasıl yaşadığını ve Türkiye’deki hiçbir siyasi jargonun buna yaşamasına izin vermeyecek kadar sahte olmasına rağmen, onları nasıl reddedip insan kaldığının da görüntüsünü sağladı. Bir dostu kaybetmenin ki insani ve siyasi geleceği çok kuvvetli olan birinden bahsediyorum-ona nasıl dokunduğunu hep beraber gördük.
O mezara inip dostunu gömmeye çalışması-adeta, mümkün olsa dostunun yanına yatarak üstünü kapatacak kadar içten ve samimi olması insan kalabilmenin kendisidir.
Acı insanı olgunlaştırmaz. Acı insanı hapseder ve içine çeker. Mühim olan esir olmadan onu yönetebilmektir.
Yaşadığı acı karşındaki tavırlarının doğal davranış kodları Özgür Özel’in samimiyetini ortaya koyarken-halkın içinden biri olduğunun da net göstergesidir.
19 Mart’tan beri halk ile bütünleşerek aldığı siyasi sorumluluk çok önemli. Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sonra böyle bir muhalefet örgütlenmesi şu an için-onun süreç içinde kalarak doğru olanı örgütleyip başarması halk ve Cumhuriyet adına çok değerlidir.
Geldiği noktada ve acısını yönetmesi açısından dostunun şu sözleri onun süreci yönetmesine referans olacağını düşünüyorum: Mesele dağları delip yollar yapmak değil. Mesele devasa havalimanları açmak, gökdelenler dikmek, tabelalarla övünmek hiç değil. Gerçek mesele, bu vatanın evlatlarına gözümüz gibi bakabilmektir. Mesele, bir çocuğun okulda aç kalmaması, utana sıkıla boş beslenme kabını çıkarmak zorunda bırakılmamasıdır. Mesele, çocuklarımızı doyurabilmek, giydirebilmek, eşit ve onurlu bir geleceğe hazırlayabilmektir. Bir çocuğun gözündeki mahcubiyet, bir milletin boynundaki en ağır yüktür. Bizim derdimiz bu yükü omuzlamaktır. Evlatlarımızın karnı da gönlü de doyana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.”
Müslüm Gülhan – NationalTurk