Telefon çaldığında baktım kayıtsız bir numara, açtım, “hocam merhaba ben Emre Sarıkuş, sizle daha önce konuşmadık ama ben sizi takip ediyorum, Adnan Dinçer hocam ile ilgili bir belgesel hazırladım gösterime sizi de davet etmek istiyorum” derken, bu arama ilk konuşmamıza ve tanışmamıza vesile oldu.
Belgeselin içeriği ve anlattıklarının bir tepkiden ibaret olmadığı, hatta, hala süreci devam eden bir ‘rant’ sisteminin ta kendisi olduğuna dair adeta bir belgeydi.
BirGün Gazetesinden o zaman dilimi içerisinde Anıl Karaca bu konuyla ilgili Emre ile söyleşi yapmıştı ki belgeseli yapma nedeniyle ilgili Emre, “Hem dönemin yozlaşmalarını hem bugün futbolumuzun neden bu halde olduğunu yaşanmış olaylarla ve itiraflarla anlatıyor” diyerek, gerekçesini tanımlamıştı.
Futboldaki kirlenme üzerine duyarlılık gösteren Emre’nin böyle bir belgesel çekmesindeki içerik karşılığını Adnan Dinçer’in başına gelenleri anlatırken; iki örnek vermiş: birincisi; 12 Eylül döneminin Federasyon Başkanı Yılmaz Tokatlı Adnan Dinçer’i Genç Milli Takım’dan sol görüşlü olduğu, Doğu Almanya’ya gitmediği halde gittiği söylentileri ve Cumhuriyet’te yazdığı için görevden aldıklarını söylüyor. İkincisi;1987ç-1988 sezonunda Konyaspor, Bakırköyspor ile birinci lige çıkma yarışı içinde ve Adnan Dinçer Bakırköyspor’un başında. Konyaspor’a dönemin iktidarı ANAP “sizi çıkaracağız” diye söz vermiş. Bakırköysporlu yöneticiler “bize yukarıdan baskı var, seni kovmamız gerekiyor” diyerek Konya maçından kısa bir süre önce Adnan Dinçer’i kovuyorlar. Hatta Adnan Dinçer’i Konyalı yöneticiler arayıp “biz sizi kovdurduk, hakkınızı helal edin” diyorlar. Sadece bu iki olay bile Türk futboluna siyasetin nasıl yön verdiğini, futboldaki yönetim ve ilişki biçimlerini anlamak açısından yeterli olduğunu gazete söyleşisinde anlatmıştı.
Futboldaki kirliliğin ve haksız rekabetin peşinde koşmak hassasiyet ister, duyarlılık ister… İşte bu hassasiyeti gösteren bir değerin-Emre’nin ölüm haberi onu tanıyanlarının canını yaktı.
Acıyla baş etmek zor iştir…
Sürecin dışında kalanlar için tartışılacak bir şey olmadığı gibi, süreci yaşayanların için baş etmesi çok zor bir durumdur. Bu konuda bir şey söyleyebilme cesaretini göstermek mümkün olmadığı gibi-nezaket tavrı bile göstermek bile zaman zaman anlamsız kalabilir.
Belki yirminci yüzyılda bir yıl sürebilirdi ölüm acısı ama, yirmi birinci yüzyılda ölümü günlük yaşamın içinde bir parça haline getiren politikalar silsilesi-yaşamı anlamsız kılarak ölümü kabullenmenin koşullarını yaratmaktan hiçbir şekilde çekinmemektedir.
Telefona gelen bir mesajın etkisi kadar mı acıyı hissedeceğiz?.. Yoksa, insan olmanın acısını iliklerimize kadar mı hissedeceğiz?..
Tüm koşullar üzüntü verici…
Yaşamı anlamlı kılmak; sevgili Emre’nin yaptığı gibi değer yaratmakla mümkün olur.
Metalaştırılan yaşamın içinde, sarılacak insanı bile aramakta zorlanırken-yalnızlığın içinde kalabilme cesareti artık nerdeyse bir onurlu tavır haline gelmektedir.
Emre sevgisini paylaşmayı bilen bir insandı. Bundan tek başına beslenmek için değil bunu paylaşmanın değerini bilecek kadar duyarlıydı.
İnanç ritüellerinin dayanağı ‘doğa’ ve ‘insan’ üstüne olduğu için, insana ve doğaya değer vermenin karşılığı en büyük inanç ritüeli olarak kabul etmesinden dolayı- kalbini bu yönde açmıştı…
Haksızlığa uğradığını düşündüğü insanlar için bir tepki göstermenin eylemini kendi alanı içinde kalarak yapması, onun Adnan Dinçer belgeselini ki Hoca’nın uğradığı haksızlıkları ve bunun üzerinden futbolun kirliliği içinde çekilmek zorunda kalmış tüm insanların varlığını hissettirmek için yapması çok anlamlıydı. Bu bir tepkiydi ve bir eylemdi…
Çok şey yapabilme isteğinin tıkanıklığını yaşaması onun için yapabilecekleri açısından zor bir süreçti. Anlaşılabilmenin ve değer katmanın karşılığını alamadığı yaşam süreci içinde, daha fazlasını yapabilecek olmasına rağmen-yaptıklarının karşılığı bizim açımızdan çok önemliydi. Buradaki kıymet ise, ‘insan’ kalabilmenin duyarlılığı içinde bir şeyler yaratabilme cesaretini göstermesiydi.
Emre duyarlılığını ve birikimlerini göstermek için sadece bunu kendini yeterli görmeyerek, ‘Sahanın Yıldızları’ serisinde ‘Aboubakar’, Quaresma’, Mourinho’ ve ‘Bellingham’ üzerine kitaplar yazarak sürecin ne kadar içinde olduğunu ve nasıl bir değer yarattığını net olarak ortaya koymuştu.
Çok iyi bir Beşiktaş taraftarıydı…
Ama önce çok iyi bir insandı.
Çünkü, yirmi birinci yüzyılın temel sorunu iyi ‘insan’ olarak kalamamaktır.
Bir bebekten katil yaratmanın pratiklerine bakınca-kaybettiklerimizin acısı çok daha derinleşmektedir.
42 yıl boyunca verdiklerinin hepsi için sana minnettarız.
Hoşça kal sevgili Emre…