NationalTurk yorumcusu Emre Göllü ‘nün Yunanistan’a verilen kredi paketini değerlendiren “Ege’nin Karşı Kıyısına Hayat Öpücüğü” başlıklı makalesini sizlerle paylaşıyoruz.
Âdeta bir gemi kazası meydana geldiğindeki gibi “Batacak mı, çıkacak mı?” sorusunun etrafında şekillenen bir yılan hikâyesinin öznesi olan Yunanistan’ın ekonomik durumu, Avro Bölgesi Maliye Bakanları’nın onayladığı yüz otuz (130) milyar avroluk ikinci kredi pakediyle birlikte belirsizlikten kurtuldu.
İlk bakışta, Avro Bölgesi’ndeki ülkelerin Yunanistan’a geçtiği bir kıyak olarak algılanabilecek bu paket aslında Yunanistan’ı katı tasarruf tedbirlerinin uygulanmasıyla yükümlü kılıyor. Bu durum, bugüne kadar kemer sıkma politikalarının uygulamalarıyla uzaktan yakından alâkası olmamış Yunan halkı için acı ilacın ötesinde bir reçete anlamını taşıyor. Deyim yerindeyse Lale Devri bitti, gerçeklerle yüzleşme zamanı geldi Ege’nin karşı kıyısındaki komşumuz için. Yalnız bu yüzleşmenin yaratacağı toplumsal sorunlar ne derece göğüslenebileceği konusunda önemli bir belirsizlik var ki işbaşındaki teknokrat hükûmetin tasarruf tedbirlerinin açıklamaya başlamasıyla birlikte başlayan protesto gösterileri, sorunların gidebileceği nokta için bir uyarı niteliğini taşıyor bana göre. Yunanistan’ın bu hâle gelmesine yol açan temel sorunu kamu borcu oluşturuyor. Kamu kesiminin toplam borç stoku gayrı safî yurtiçi hasılanın (GSYİH) % 113’ünü bulmuş durumda ki Maastricht Kriterleriyle öngörülen oranın % 60 olduğunu düşünürsek, borcun dağdan yuvarlanan çığ gibi artmış olduğu net olarak görülüyor.
Yunanistan’ı kurtarmak için verilen bu krediyi destekleyenler de buna karşı olanlar da var. Kredinin asıl amacı, krizin ateşinin yerinde söndürerek başta Portekiz, İtalya ve İspanya olmak üzere diğer ülkelere yayılmasını engellemek. Elbette ki burada belirleyici rolü, Avro Bölgesi’nin carî fazla veren, ekonomisinin rekabet gücü yüksek olan üyesi Almanya üstleniyor.
Komşuda durum böyleyken, bir yandan hâlimize şükredelim, diğer yandan da meşhur atasözümüz “Gülme komşuna gelir başına”yı unutmayalım diyeceğim. Mevcut durumda, kamu kesiminin toplam borç stoku bakımından ülke olarak hiçbir riskimiz yok, hattâ bu borç stokunun GSYİH’ye oranı % 29 gibi örnek gösterilecek bir seviyeye çekilmiş durumda, ancak bizim de başımızda Demokles’in kılıcı gibi duran, kronikleşmiş carî açık sorunumuz var. Makroekonomik göstergeler itibarıyla ekonomimiz güçlü görünse de hem carî açığın geldiği seviye hem de mikroekonomik dengelerde özellikle üretim bakımından yaşanan sıkıntılar, meşhur atasözümüzü unutmamamız gerektiğine işaret ediyor kanımca. Dünyada yeni başlayan parasal genişleme dalgasına bağlı olarak ortaya çıkacak sıcak paranın kendisine adres arayacağı ve mevcut koşullarda en fazla tercih edilen adresin Türkiye olacağı zor bir tahmin gibi görünmüyor. Sıcak paranın gelişiyle carî açığın finansmanı riski yine ortadan kalkmış gibi gözükse de sorun kökten çözülemeyecek. Dışarıdan gelen fonlarla yapay bir refahın içinde yaşamaya alışmış komşumuzun geldiği nokta ortada, gerçek şu ki taşıma suyla değirmen dönmüyor. Sonuçta, acı ilacı vatandaş içiyor, kemerleri vatandaş sıkıyor.
Emre GÖLLÜ