GündemPolitika

Hayat değiştiren özlü sözler ve öykülemeler

Maldivler Kutlu Olsun

sinan adiguzelBenim kuşağımın en önemli keşfi, insanların zihinsel tutumlarını değiştirerek, yaşamlarını da değiştirebileceklerini, öğrenmesidir… “ William James”

***

Beyin gökyüzünden, daha geniştir… “ Emily Dickinson”

***

İnsan beynine, karmaşıklığın katedraline, hoş geldiniz… “ Peter Covaney”

***

Hep şikâyetçi hep bıkkınmış…

Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler…

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024

Saklayalım zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini bilirler, diyerek başlamışlar tartışmaya…

Sorun büyükmüş. Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü…

Kimisi; “ Everest’in tepesine saklayalım” demiş, kimisi; “ Atlas Okyanus’unun dibine”. Tac mahal’in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası…

Bir hastanenin doğum odası, dondurma külahı, şarap şişesi, sigara paketi, lale bahçesi…

Pek çok yer düşünmüşler ama hiç biri yeterince zor gelmemiş…

Derken meleklerden biri; “İçlerine saklayalım” demiş…

“Kimsenin aklına gelmez, içine bakmak!”

İşte o gün bu gündür, mutluluk insanın kendi içinde saklıymış…

***

Doksan iki yaşında, ufak tefek, kendinden emin ve gururlu, her sabah sekiz de giyinip kuşanan ve her ne kadar kör bile olsa, saçlarını kıvırıp makyajını mükemmelce yapan yaşlı hanım bu gün bir huzurevine taşındı. Yetmiş yaşında ki kocası ise geçenler de gereken hamleyi yapıp, Allah’ın rahmetine kavuşmuştu. Huzurevinin kapısında sabırla beklenen birkaç saatin ardından, odasının hazır olduğu söylendiğinde, tatlı tatlı gülümsedi. Yürütecini asansöre yönlendirdiği sırada, kendisine odasını anlatmaya başladım, penceresinde asılı perdelerden de söz ettim. Ben anlatırken, az önce kendisine köpek yavrusu verilmiş, sekiz yaşında ki bir kızın heyecanıyla;

– O perdeleri pek severim, dedi.

– Mrs. Jones henüz odayı görmediniz, biraz bekleyin, demiştim ki;

– Bunun onunla bir ilgisi yok, dedi. Mutluluk zamandan önce karar verdiğiniz bir şeydir. Benim odadan hoşlanıp hoşlanmamam, mobilyaların nasıl düzenlenmiş olduğuyla değil, benim onları zihnimde nasıl düzenlediğimle ilgilidir. Ben onları sevmeye karar vermiştim zaten. Bu benim her sabah uyandığımda, verdiğim bir karardır…

– Bir seçme hakkım var. Ya bütün günümü, artık çalışmayan vücut parçalarımın, bana verdiği sıkıntıyı düşünerek geçiririm ya da yataktan çıkıp hala çalışanlar için şükrederim. Gözlerim açık olduğu sürece, her yeni gün bir hediyedir. Yeni güne ve hayatımın sadece bu döneminde, biriktirdiğim mutlu anılara konsantre olacağım…

– Yaşlılık banka hesabı gibidir. Ne yatırdıysan onu çekersin hesabından. Bu nedenle benim tavsiyem, hatıralarınla banka hesabına, dolu, dolu mutluluk yatırman olacaktır. Anı bankamı doldurmakta ki katkın için, sana teşekkür ederim. Hala, oradan mutluluk çekiyorum…

***

Nasıl? Oldukça etkileyiciler, öyle değil mi? Bence de…

Günümüz dünyasında, bildiğimizi sandığımız ama aslında bilmediğimiz, yaşadığımızı sandığımız ve yine aslında, günlük yaşantımızdan gittikçe uzaklaşan, kişilik gelişimine ve olumla maya dair, onca öge var ki, değmeyin gitsin…

Bu örneklemler den de, hareketle, tüm olumsuz eylem ve eğilimlerimizin, besleyip büyüttüğü, maddi ve manevi tüm hastalıklarımızın, bir nevi anası olan stresi, bir an için, tamamen hayatımızdan çıkarıp, bertaraf ettiğimizi, bir an için hayal etsenize. Ne kadar muhteşem olurdu, öyle değil mi?

Aslında konu, o kadar geniş ki, neresinden, ne kadarına, ne ölçüde temas edilmesi gerektiğini kestirebilmek, oldukça zor…

İyisi mi sizi birkaç birbirinden eşsiz eserden( ki hepsini maalesef hatırlayamıyorum) ve Cengiz Erşahin ( Tutku Yayınevi ) imzalı eşsiz bir kitaptan, birkaç alıntıyla, baş başa bırakmak istiyorum. İnce beyin fırtınaları dilerim…

***

Ön yargıyı parçalamak, atomu parçalamak tan zordur… “ Albert Einstein”

***

Her bakış bir gözlem, her gözlem bir düşünce, her düşünce bir bağlantı ve ilişki doğurur. Öyle ki, her dikkatli bakışınız da, bir teori kurduğunuz söylenebilir… “ Geothe”

***

Faruk çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile.

Bu adam nasıl iyimser olabiliyordu? Birisi nasıl olduğunu sorsa; “ Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi hep. “ Bomba gibiyim”. Faruk bir doğal motivasyoncuydu…

Yanında çalışanlardan biri, o gün kötü bir günündeyse, Faruk yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı.

Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni…

Bir gün Faruk’a gittim. Anlayamıyorum dedim. Nasıl olurda her zaman, her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun? Nasıl başarabiliyorsun bunu?

Her sabah kalktığımda kendi kendime, Faruk, bu gün iki seçimin var; Havan ya iyi olacak, ya kötü, derim. Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda yine iki seçimim var; Kurban olmak ya da ders almak.

Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim. Birisi bana bir şeyden şikâyete geldiğinde yine iki seçimim var; Şikâyetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yönlerini göstermek. Ben hayatın olumlu yanlarını seçerim.

Yok, yahu, diye protesto ettim. Bu kadar kolay yani? Evet, kolay dedi Faruk. Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından, nasıl etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının iyi ya da kötü olmasını seçersin…

Yani sen, hayatını nasıl yaşayacağını seçersin!

Faruk’un sözleri beni oldukça etkiledi. Onu, uzun yıllar görmedim. Ama hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek yerine, seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım.

Yıllar sonra, Faruk’un başına çok tatsız bir olay geldi. Soygun için gelen hırsızlar paniğe kapılıp, Faruk’u delik deşik etmişler…

Ameliyatı On sekiz saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış. Taburcu edildiğinde, kurşunların bazıları hala vücudundaymış.

Ben onu, olaydan altı ay sonra gördüm. Nasılsın? Diye sorduğumda; Bomba gibiyim, dedi. Bomba gibi! Olay sonrasında neler hissettin Faruk, dedim. Yerde yatarken iki seçimim var diye düşündüm, dedi. Ya yaşamayı seçecektim, ya ölümü. Ben yaşamayı seçtim.

Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi?

Ambülansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı. Bana hep iyileşeceksin, merak etme, dediler. Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla sürerlerken, doktorların ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi görünce, ilk defa korktum. Bu gözler bana; “ Adam ölmüş “ diyordu. Bir şeyler yapmazsam, biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten.

Ne yaptın? Diye, merakla sordum?

Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak herhangi bir şeye alerjimin olup olmadığını sordu. Evet, diye yanıt verdim. Var. Doktorlar ve Hemşireler merakla sustular. Derin bir nefes alarak kendimi toparladım ve bağırdım; Benim kurşunlara alerjim var!

Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım. Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin. Otopsi yapar gibi değil.

Faruk, sadece doktorların büyük ustalıkları sayesinde değil, kendi olumlu tavrının büyük katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana büyük bir ders oldu.

Her gün, hayatımızı dolu, dolu yaşamayı seçme şansımız ve hakkımız olduğunu, ondan öğrendim.

Ve her şeyin, kendi seçimimize bağlı olduğunu.

***

Bize akıl, mantık ve algılama yetisi bağışlamış olan Tanrı, neden bunları kullanmaktan vazgeçmemizi istemiş olsun ki… “ Galileo Galilei”

Konserler

Sinan ADIGÜZEL

Sinan Adıgüzel yazılarını Türkiye ve Dünyanın en objektif gazetesi NationalTurk ile takip edin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu