Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında ilk değerlendirmesini yaptı ve çatı aday formülü nedeniyle muhalefeti eleştirdi.
Metin Feyzioğlu’nun yazılı açıklaması şöyle;
Cumhurbaşkanlığı seçimi, muhalefetin topyekûn yenilgisi ile sonuçlanmıştır. Yurttaşların siyasi tercihlerini hiçe sayarak çatı aday dayatan muhalefet, özgür seçim hakkını çiğnemiş ve Türkiye’nin daha otoriter bir zemine kayma riskinin gerçekleşmesine yol açmıştır. Bu yenilgi, sandığa gitmeyenlere ya da tamamen dışlanan parti teşkilatlarına yüklenemez.
Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün korunabilmesi, siyasi muhalefetin, siyasi iktidara alternatif oluşturmasına bağlıdır.
Siyasi iktidarın alternatifinin bulunmadığı düşüncesi hakim olursa, hukuk devletinin kurumlarını işletmek ve ilkelerini uygulamakla sorumlu olan kamu görevlileri yıllar içerisinde giderek artan sayılarla iktidar yanlısı hale gelirler.
Siyasi muhalefetin, siyasi iktidara alternatif oluşturması için, toplum adına, iktidarı etkin şekilde denetlemesi ve frenleyebilmesi gerekir. Bunun için ise, söylem ve eylemleriyle tutarlılık göstererek, ilkelerinden sapmayarak, gerçekçi projeler üreterek ve bunları hayata geçirebileceğine yurttaşları ikna ederek toplumda güven odağı oluşturması zorunludur.
Demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyen siyasi partiler; parti içinde demokrasiyi işletmezse, sağlam kadrolar kurmazsa, teşkilatlarının değerlendirmelerini ciddiye almazsa, halkın her sorununu bilip, inandırıcı çözümler üretmezse, yegane mucizenin çalışmak olduğunu görmeyip mucize arayışında olursa, yurttaşla arasında gönül köprüleri kurmayı başaramazsa güven odağı haline gelemezler.
Bu çerçevede, bir siyasi partinin seçimde doğrudan veya dolaylı yolla gösterdiği aday, o siyasi partinin tabanının tercihini yansıtmıyorsa, bahsi geçen siyasi parti, toplumda güven odağı haline gelemez. Mevcut tabanını ikna edemeyen, o tabanı genişletemez, toplumun diğer kesimlerini de ikna edemez.
İki turlu seçimler, siyasi partilerin tabanları karşısında zor durumda kalmamaları, yapay, faydasız ve çoğu zaman ilkesel anlamda zararlı üst yapı birleşmelerine yönelmemeleri için icat edilmiştir. Buna göre, iki turlu seçimlerde birleşmeler, tabanın iradesiyle ikinci turda gerçekleşir.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde “çatı aday” düşüncesi ortaya atıldığında, aday daha belli değil iken (en azından kamuoyu ve partilerin tabanları adayın kim olacağını bilmez ve anketlerden çıkan sonuçlara göre aday belirleneceğini düşünürken) düşüncemizi toplumla paylaşmış ve siyasi partilerin üst yönetimlerine gerekli uyarıları bu yolla yapmıştık.
Demiştik ki:
“Çatı aday fikri, iki turlu seçimin mantığına aykırıdır.
Çatı aday ısrarı, ilk turda birinci gelme ihtimali düşük olan, fakat ikinci turda taban birleşmesi yoluyla kazanma şansı yüksek olan partilerin zararınadır. Çünkü çatı aday formülü, seçimi fiilen tek turlu hale getirir.
İlk turda siyasi partiler kendi tabanları tarafından sahiplenilecek, ancak diğer muhalefet partisinin tabanına da itici gelmeyecek adaylarla seçime katılmalıdır.
(Örnek: CHP, MHP tabanına itici gelmeyecek; MHP, CHP tabanına itici gelmeyecek ve fakat güçlü adaylar bulmalıdır.)
Aksi takdirde, sandığa gitmemeler ve taban kaymaları yaşanır.
(Bir siyasi parti üst yönetiminin taban kaymasına yol açacak adımlar atması ise intihar etmekle eş anlamlıdır.)
Çatı adayında ısrar, 30 Mart seçimlerinin aritmetiğine göre ilk turda sonuçlanması mümkün olmayan bir seçimi, ilk turda hediye etmek anlamına gelir.”
Sonuçta, gelinen nokta şaşırtıcı olmamıştır.
Çatı aday formülü, seçimin ilk turda bu şekilde bitmesinin sebebi olmuştur.
Siyasi parti yöneticileri, basiretli davranmak zorundadır. Çatı aday altında birleşme denemesinde, kendi tabanının ve birleşmeyi umut ettiği tabanın nasıl davranacağını öngörmekle yükümlüdür.
“Oy vermeye gelselerdi”, “belediye seçimindeki gibi oy verselerdi” veya “biz verdik, diğer parti vermedi” gibi söylemler, boş mazeretlerdir. Evet, propaganda döneminde eşitliğe aykırı bin çeşit uygulama olmuştur. Ancak, bunların hepsi öngörülmesi ve çok önceden tedbir alınması gereken hususlardır. Devletin bütün imkanları seferber edilse bile, halkın gücünün karşısında kimse duramaz. En büyük güç halktır. Halkı arkasına alanlar, koşulları eşitler. Halkı görmezden gelenler ve halkı suçlayanlar ise başarısız olmaya mahkumdur.
Sorumluluk; halkta, parti tabanlarında, partilerin il ve ilçe yönetimlerinde değildir.
Sorumluluk; çatı aday formülünü kendi partilerine ve seçmene dayatanlardadır.
Bunu, halkın ve süreçten tamamen dışlanan parti teşkilatlarının görmesi ve birilerinin kendilerine kesmeyi planladığı faturayı kabul etmeyerek, iade işlemini yapması gereklidir.
Yeni Cumhurbaşkanı’nın, seçim propagandası sürecinde ve öncesindeki uygulamalarının aksine, yeni makamının tarafsızlığına uygun şekilde hareket etmesini ve Milletimizi tümüyle kucaklamasını dilerim.