Gezgin Okan Okumuş’un Latin Amerika izlenimlerini anlattığı ‘Latin Amerika – Alternatif Bir Gezi Rehberi’ adlı kitabı satışa çıktı.

Okan Okumuş, Latin Amerika’yı gezdi ve görmeye gidecekler için yazdı. Politikasından kadınına, kahvesinden Rom’una, işte hep gitmek istediğimiz kıta..

Latin Amerika – Alternatif Bir Gezi Rehberi’nin önsözünden;

“Latin Amerika halklarının acıklı hikayelerini herkes az çok bilir. 16. yüzyılda Meksika’dan Arjantin’e kadar tüm topraklar İspanyollarca işgal ediliyor. Direnen yerliler katlediliyor. Birçoğu da Avrupalıların getirdiği ve bünyelerinin alışkın olmadığı virüsler yüzünden kırılıp gidiyor. Geriye kalan yerliler altın arama çalışmalarına, tarlalara ve madenlere gönderiliyor. Bu süreçte zorlu koşullara dayanamayanlar hunharca öldürülüyor. Yerli kayıpları yüz milyonun üzerine çıkıyor. Bir süre sonra yeterinde çalıuştıracak köle bulamayan sömürgeciler yenilerini getirebilmek için Afrika’ya yöneliyorlar.

Bu sırada Maya, Aztek ve İnka gibi zengin uygarlıklar tarihe gömülüyor, bu uygarlıklardan kalan zengin eserlerin çoğu Pagan inanışları oldukları iddiasıyla paramparça ediliyor. Yerlilerin tamamı din değiştirip Hristiyanlığa geçmeye zorlanıyor. İşgalcilerin zulmünden yılan halk sonunda zalimlerin tanrısına ve peygamberine sığınıyor. İçe dönüyor ve ailesine daha sıkı sarılıyor. 19. yüzyılın başında Latin Amerika toplumları bağımsızlıklarını kazanıyor. Ancak bu kez ABD’nin de büyük etkisiyle kendi içlerinden vuruluyorlar. İç savaşlar, askeri hükümetler ve çoğunlukla ABD’nin organize ettiği darbelerin gölgesinde onlarca yıl geçiyor. Başa gelen hükümetler yerlileri görmezden gelmeye devam ediyor. Devlet başkanlarının birçoğu sadece kendi cebini doldurmaya, yandaşlarını ve ülkenin üst tabakasını doyurmaya çalışıyor. Yaşanan bunca şeyin üzerine bir de uyuşturucu kartellerinin amansız savaşı başlıyor. Şiddet önce Kolombiya’yı, sonra da birkaç Orta Amerika ülkesini ve Meksika’yı sarıyor. Zulüm ve katliamlar kaldığı yerden acımasızca devam ediyor.

Ölümlerle bu kadar uzun süre iç içe yaşayan halk acılarıyla başa çıkabilmek, hayata meydan okuyabilmek ve unutabilmek için içiyor, dans ediyor, sevişiyor. 20. yüzyılda kendisine ikinci bir din yaratıyor ve desteklediği futbol takımına delicesine bağlanıyor. Çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen göçlerden sonra ortaya dünyanın geriye kalan kesinlerinden tamamen farklı, eşi bulunmayan bir profil çıkıyor. Daha rahat, daha tasasız, hoşgörülü, sıcak kanlı ve tutkulu bir insan profili bu.”