GündemManşetMedyaPolitikaTürkiye

Ahmet Turan Alkan: Başbakan hakkındaki yazım Zaman’ı bağlamaz

Maldivler Kutlu Olsun

ahmet turan alkanAhmet Turan Alkan: Başbakan hakkındaki yazım Zaman’ı bağlamaz! AKP hükümetine yakınlığı malum olan Zaman gazetesinin önemli yazarlarından Ahmet Turan Alkan Başbakan Erdoğan hakkındaki yazısının gazetesini bağlamadığını açıklama gereği hissetti.

Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan’ın şikeyle ilgili yazısı;

Şike koalisyonu ve yeni anayasa
Burç FM ve Mehtap TV’deki programlar için, dönüşü de hesaba katarsak bir hafta içinde en az dört kere Başbakan’ın Kısıklı’daki evi civarından geçiyorum demektir.

Önce annesinin vefâtında, ardından geçirdiği ameliyat sonrasında, Kısıklı’daki sokağın ağzında bekleşen ziyaretçi kalabalığını her görüşümde içimden, uğrayıp geçmiş olsun demek hissi geçti. Çok sahici ve samimi bir arzuydu bu; dar zamanlarda gösterdiği kavî duruşu, dirâyeti ve baş üstüne koyduğu yüksek değerlerdeki ortaklığımız zamanla gıyâbî bir muhabbet peydâ etti.

Eminim ki, son seçimlerde şöyle bir kımıldanan yüzde 50 meyânında pek çok insan, hattâ daha fazlası bu düşünceleri paylaşıyor; bir geçmiş olsun telgrafı çekseler bile Başbakan’ın eline değmeyeceğini bildiklerinden daha sağlam bir “posta” usûlünü tercih ederek iyi niyetlerini dua zarfına sarıp yolluyorlar. Bu duaların ne mânâya geldiğini en iyi Başbakan bilir.

Yapamadım, bir “Devletlû” değil bir başbakan, kırk yıllık arkadaşınız olsa bile, sair zamanlardaki hukuku bulmak kabil olmuyor. Bir şeyler incinip dökülmesin diye ertelenmiş ziyaretler vardır. Öyle oldu, herkes gibi ben de hayır dua postalarına müracaat ettim. Geçmiş olsun Sayın Başbakan; tez zamanda şifâ bulup dümene geçmenizi temenni ediyorum.

Başbakan rahatsızken çok garip işler oldu; “Başbakan hastalandı da böyle oldu” dedirtecek işler değil doğrusu; aksine Başbakan’ın karar ve direktifiyle böyle oldu. Duyduğumuza göre Başbakan, partisinde kanunun inatla aynen geçmesine karşı çıkan isimleri arayıp “Aynen” konusunun altını çizmiş, ardından konuşma yasağı koymuş. Parti yöneticileri de gruba, “Değişikliğin altındaki imza Başbakan’ın imzası demektir, ona göre ha!” diye sert çıkmış. Bunun üzerine vekiller, genel kurul oylamasına girerek Başbakan’a “görünmek” gerektiğine hükmetmişler.

Başbakan’a görünmek?..

Ne için, ne uğruna? Çıkarılan kanun, 70 milyonun hukukuyla ilgili kapsamlı bir düzenleme değil ki, neticede birkaç yüz futbol yöneticisini, daha özel planda üç-beş ismi rahatlatmayı amaçlıyor.

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024

“Şikecileri göstere göstere affettiler” dedirtmeye değer mi bilmem.

Bana çok anlamsız, hatta saçma-sapan görünüyor fakat Başbakan’ın konuya farklı bir mânâ verdiği anlaşılıyor. Böyle hâllerde, “Vardır büyüklerimizin bir bildiği zâhir!” der geçerdik: “Şey”lerin içini açıp bakmayı öğreneliberi artık geçmiyoruz. Vardır bir hikmeti değil, “Nedir yahu hikmeti?” diye taaccüp ediyor, “Bu aziz o kadar muazzez midir?” diye hayretlere gark oluyoruz.

Doğrusunu söyleyeyim mi, haddizâtında Başbakan’ın fındıkkabuğu kadar cirmi olmayan bir mesele için amme efkârından değil de futbol baronlarından yana tavır koymasına hem çok şaşırdım, üzüldüm ve kırıldım; bana öyle göründü ki şu dört yıllık ustalık döneminde Başbakan, kendi kariyer çizgisini milletin hukukundan daha fazla ciddiye alabilir pekâlâ.

Şike kanununda gösterdiği sert kararlılık ve direnç, metânetin değil aslında bükülüşün emâresidir.

Şikecilerin cezasında indirim yapılıp yapılmayacağı, ilk duruşmada salıverileceklerine dair gûft u gûların artık hiç bir kıymet-i harbiyesi yok: Şikecilerin cezasından “Yüksek ve ince siyâsetle” tenzil olunan cezâlar, yarın kamuoyu tarafından karara imza koyanların hesabına ilâve ediliverir. İmza koyanlar derken elbette diğer iki muhalefet partisini kasdediyor değilim; onlar ki birisi doğrudan AK Parti’yi kapattırmak için devrin yüksek yargısıyla kaş-göz imâlarına girişmiş, diğeri ise başörtüsünde iktidarı “Fak”a bastırıp kapattırılması ihtimâlini “Çalgı-çengi” refakatinde gülerek seyretmişti. Ne güzel kader arkadaşlarıdır bunlar AK Parti için!

Durmayınız efendim, yola devam; ustalık devri denilen demek bu imiş!

Sayın Başbakan, küçük bir hatır meselesi için daha büyük bir hâtırı kaale almamaya karar verdi. Bir şartla anlar ve affederim kendi nâmıma: Eğer hâlâ vazgeçilmedi ise yeni anayasa çalışmalarında, şike kanununda sizi can-baş ile destekleyen CHP ve MHP’yi ortak çalışmaya ikna edip, vaadiniz üzre yeni anayasayı yaparsanız ferâsetinize şapka çıkartacağım…

Aksi takdirde, “Bir başbakan vardı” deyip üzüleceğiz.

Ahmet Turan Alkan bugünkü yazısında ise sözlerinin Zaman gazetesini bağlamadığını söyledi.

Akşam refikimiz şöyle bir başlık tercih etmiş, “Zaman gazetesinden Erdoğan’a ağır yazı”. Gördüğüm kadarıyla Milliyet “refikimiz” de öyle; aynı başlık, gazeteciler dünyasının dedikodularını yayınlayan bir site tarafından tekrar edilmiş; “Zaman’dan Erdoğan için ağır yazı”. Tevâfuk mu, “etkileşim” mi? Haydi nezaket olsun, “Tevâfuk” diyelim!

Akşam’ın veya Milliyet’in bir yazarı, benzer bir yazı kaleme alsa, “Akşam veya Milliyet gazetesinden filancaya ağır yazı” diye başlık çekilir mi; çekilmez. Komplo işlerine meraklı medya editörleri meseleyi hemen optik kaydırmaya uğratan, lüzumundan fazla iddialı -nezaketen böyle niteliyorum ama-, abartılı, sahicilikle arasında çook mesafeler bulunan kışkırtıcı bir başlık koyuyorlar. Maksat, okuyanlar “Hmmm… Yaa, vay vay vay!” diyecek…

Değerli hanımlar ve beyefendiler -Bunu da nezaketen yazıyorum ha!-, önemle belirtirim ki benim Zaman gazetesi adına kurum görüşü edâsı taşıyan şeyler yazmak yetkim yok; olmasını da istemem; böyle ciddi sorumluluklar beni sıkar, elime ayağıma dolaşır. Yazdıklarımın şahsi sorumluluğunu sırtlanmak benim için zaten yeterince ağır bir yük. Uzatmayalım; kendimden başka kimse adına konuşmuyorum. Başbakan’ı eleştirirken ve desteklerken kimseden ilhâm almıyorum. Eskiden gazetenin Pazartesi toplantılarına katılırdım ve gazetenin mutfak ekibiyle mütâlefe ederdik, artık mümkün olmuyor.

Yine nezaketen söylüyorum; arkadaşlar, bu yaptığınız ayıp; övecekseniz veya yerecekseniz omzumun üstünden Zaman’a çakmaya kalkışmanız faullü vuruştur. Kaldı ki böyle faullerin bir günlük miadı var, yarın unutulur gider, işin kötüsü bu tekmeleri savuranlar da unutur, her yeni gün, sanki analarından yeni doğmuş gibi bir başka dessâslık çehresi edinirler. Bu arkadaşlar nâmına üzülüyorum, değmez be çocuklar! Yarın evlatlarınıza bu menkıbelerinizi mi anlatacaksınız mârifet nâmına?

Ne diyorduk, “Ben mercimekli bulgur pilavını pek severim” dediğimde, bu, gazetemi ilzâm etmeyeceği gibi, bir vesile ile “Kıymalı lâhana sarması benden uzak olsun” cümlesi de tamamen şahsî bir görüşten ibarettir. Dolayısıyla, “Başbakan, küçük bir hatır meselesi için daha büyük bir hâtırı kaale almamaya karar verdi” cümlesinin bütün fikrî (ve ticârî) hakları bana ait bulunuyor; buradan hareketle “Büyük hatır”dan maksat, zımnen imâ olunduğu üzere Fethullah Gülen Hocaefendi veya onu sevenler değildir; bilakis AK Partili olmadıkları halde öyle uygun gördükleri için bu partiyi destekleyenlerdir; yazarken böyle düşünmüştüm, doğru veya yanlış, bence hakikat böyledir.

AK Parti’yi vaktiyle yeri geldi destekledim, bunu açıkça belirtmek lüzumu hissettiğim kritik günler oldu; o zaman da kendi nâmına cümle kuruyordum, şimdi de öyle. Eleştirdiğim oluyor, elbette olacak. Her zihnî muhakememin doğru olduğunu ileri sürecek kadar budala değilim fakat hakkaniyeti bilerek veya bilmeden incitmek herkes gibi beni de rahatsız eder, üzülürüm, etkilenirim.

Hayır, bu meselede hakkaniyeti rencide ettiğim kanaatinde değilim; yazdıklarımın arkasında gizli-kapaklı yönlendirmeler, birileri nâmına vekâleten konuşmak gibi bir nükte yok. Doğru olduğuna inandığım şeyleri yazdım. Hiçbir partiye, topluluğa, mihraka karşı bağımlılığım yok; böyle şeyleri yazmaya da hicâb ediyorum aslında fakat dedikoducusu, komplocusu mebzûl bir mahallede yaşıyorsanız bazen kaçınılmaz oluyor. Bu arkadaşlara “ivazsız ve garezsiz, tamamen hasbî ve müstağnî” tavrın ne olduğunu anlatmak kolay olmuyor; başka kaamuslarla büyümüşler demek ki. Hükümet’e çatarken veya överken “hasbeten” değil de birileri veya patronları nâmına, zımnen başka şeyler talep etmeye alışkın olanlar, istiğnâ kavramını kolay anlamayabilir.

Bu satırları yazarken mutfaktan hanım, “Gel bak TV’de senin yazını konuşuyorlar” diye seslendi. Şöyle bir baktım, “Vay canına yahu” dedim, “Bir ok attım kebab oldu!” Parti mi kursam nedir? Bu cümleden hareketle medya dedikoducuları da oturup hemen “Parti kuruyorlar” diye döşenirler; aksiyon olur, eğleniriz.

Hasbinallaah!

Konserler

NationalTurk

NationalTurk Haber Merkezi, En Son Haberleri Gündemi, Spor Haberlerini, Ekonomi, Seyahat, Magazin, Politika ve Son Dakika Haberlerini en doğru ve objektif şekilde size ulaştırır.NationalTurk | Objektif | Bağımsız | Farklı

Bir Yorum

  1. basbakanı yonlendırmek senın hattıne mı senın yuzunden zaman gazetesı abunelıgımı bırakıyorum bu fenerbehce dusmanlıgı nerden gelıyor anlamadım sen partı kurarsan ancak mudurun oy verır sana

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu