GündemManşetPolitikaTürkiye

Kuvvetler ayrılığı ilkesi ve Yargının siyasallaşması

Maldivler Kutlu Olsun

vendetta3Kuvvetler ayrılığı ilkesininin ilk altını çizen Fransız düşünür Montesquieu olmuştur. Buna göre yasama, yürütme ve yargı erklerinin herbirinin bağımsız alanları ve sorumlukluları vardır.

Hepsi kendi iktidar alanları nispetinde diğerlerinin alanlarına etki edebilirler. Ancak birinin diğeri üstünde hiyerarşik üstünlüğü bulunmamaktadır. Bunlar hukuk devletinin, hesap verilebilirliğin ve güçlü katılımcı bir demokrasinin olmazsa olmaz ilkeleridir. Parlamenter demokrasinin temelini bu ilke oluşturur. Bu güçler dengesidir ki parlamenter demokrasiyi çoğunluğun tahakkümünden ayırır. Bir ilkeler bütünü ortaya koyar ve hukukun üstünlüğünü herkes için bağlayıcı kılar.

Ancak özellikle katılımcı bilinci gelişmemiş, demokrasi kültürü çok eskiye dayanmayan, eğitim ve gelir seviyesi göreceli olarak düşük olan kimi toplumlarda iktidar, bulduğu her fırsatta kuvvetler ayrılığı ilkesini tavsatmaya, yasama ve yargı erklerinin etki alanlarını daraltmaya ve kendi kudretini arttırmaya girişir. Bunun sonucu zamanla, sırasıyla ve etki alanlarının gücüne göre demokrasi, totaliter demokrasi, otokrasi ve diktatörlüktür.

İktidar erki akıllı olmak, tüm gücün kendinde toplandığı algısını kırmak zorundadır ki, yönettiği toplumun gözünde meşruiyetini kaybetmesin ve gönlünce iktidarının gücünü sürmeye devam etsin. Çok kere aslında bu iktidar sahipleri kötü niyetli olarak da yola çıkmazlar. Aslında kendi paradigmaları etrafında doğruyu yaptıklarına, toplumlarına hizmet ettiklerine, karanlık yanların açığa çıkmasına yardım ettiklerine inanırlar. Ancak iktidar gücü, zamanla paradigmanın kaymasına, güç yanılmasına, iktidar erkine sahip olanın kendini vazgeçilmez görmesine, ben merkezci bir düşünce yapısı oluşturmasına yol açmaktadır. Yine katılımcı kültürü ve birey anlayışı çok gelişmemiş toplumlarda iktidar sahibinin etrafı çabuk dolmaktadır. Güç bir tek merkezin hatta bir tek kişinin elindedir. O kişiye yakın olanlar bu güçten en iyi yararlanacak olanlardır. İktidar sahibi bu kısır döngü içerisinde etrafındakilerin de doldurması ile her geçen gün daha da alternatifsiz olduğunu düşünmeye başlar ve kendisi ile ilgili mitler üretmeye koyulur.

Şimdi yakın çevremize bakalım. Ülkemize bu çerçeveden baktığımızda iç açıcı bir durumla karşılaşmadığımız su götürmez. Yasama ve yürütme erklerinin birbirlerinden ayrı alanlara sahip olabilmesi sağlam hukuki temellere ve geleneklere dayanan siyasal partilere ve adil, eşitlikçi bir temsil sistemine dayanır. Maalesef ülkemizde hemen bir çok parti lider merkezli. Örneğin ABD yönetim sisteminde sadece iki parti bulunmasına rağmen, partiler içinde çok çeşitli etki odakları ve güç merkezleri bulunmakta. Ancak ülkemizde partiler lider ve onun etrafındaki destekçilerinden oluşmakta. Hatta aksi bir durum toplum tarafından zaafiyet olarak okunmakta.

Ülkemizde d’Hondt seçim sistemi kullanılmaktadır. Belçikalı bir avukat olan Victor D’Hondt’un geliştirdiği bu sistem 1960’dan beri ülkemizde de tercih ediliyor. Bir anlamda siyasal istikrar sağlamaya dayalı bir sistem olan d’Hondt sisteminin, bir askeri darbeden sonra uygulanmaya başlaması tesadüf değildir. D’Hondt sistemi ile kabaca alınan oy oranlarına karşılık elde edilen temsil imkanının “Küp Kanunu”’na dayandığı söylenir. Bir modelleme yaparsak %60 ve %40 oy alan iki partinin oy oranları 3/2 iken temsil oranları 27/8 gibi bir oran olacaktır. Bunun üzerine bir de başka hiç bir ülkede eşi benzeri olmayan %10’luk seçim barajını koyduğumuzda yasama erkinin yürütme erkinden çok ayrı olabileceğini söylemek imkansızlaşmaktadır. Üstelikte muhalefet partilerinin bir etki olarak yasa düzenlemelerine karşı başvurabildiği yüksek mahkemenin (ülkemizde Anayasa Mahkemesi) siyasal etkiye açık bir hale getirildiği bir durum(yaşadığımız son referandumdan sonra yüksek mahkemenin yapısı değiştirilmiştir) demokrasiden otokrasiye doğru giden trenin ilk durakları olmaktadır.

Bu noktada yargı müdahalesi ile işlemez hale gelen bir iktidar erkinden bahsederek antitez ileri sürmek, dayanağı olmayan, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacak hatta iyi niyetten uzak bir çıkıştır.

Günümüzde özellikle kitle iletişim araçlarının değişen şekillerde ve gittikçe artan etki alanlarına kavuşması ile insanların ifade kabiliyeti geri dönülemez biçimde artmıştır. İşte bu noktada sosyal medyanın son yaşanan gelişmelerde halkı altını çizerek ifade etmek isterim yönlendirmek için kullanılmasında nasıl etkili olduğunu gördüğümüzü belirtmemiz gerekir. Bu durum iktidar erki için meşruiyet sorununu derinleştirmiştir. Bunun için, güç odaklarını törpülemek daha dolambaçlı yollar gerektirmektedir.

İktidar gücünü elinde bulunduranların kendilerine karşı oluşan herhangi bir güç odağını bertaraf etmek için artık daha da fazla kendi etkilerine açık olan yargı erkini bilerek veya bilmeyerek kullanmalarının çıkış noktası bu iletişim devrimidir. Bugün bir siyasal görüşün bir zihniyetin tamamının aynı suç örgütüne üye olduğu ima edilmektedir.Yarın bu iddialar daha yüksek sesle dillendirilebilir.

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024

İçeriği her ne olursa olsun sadece kitap yazmak nasıl örgüt üyeliği anlamına gelebilir. Tutuklulukla sonuçlanan ifade alma süreçleri nasıl sadece yazılan kitaplara ve kesik kesik ilgisiz bir kronolojik sıralama izlemeyen telefon dinlemelerine dayandırılabilir. Biraz hukuk bilgisine daha da ötesi biraz vicdana sahip yürek ve akılların bunu kabul edebilmesi acı vericidir.

Erdem ASYALI / NationalTurk

Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 64)

Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 69)

Konserler

NationalTurk

NationalTurk Haber Merkezi, En Son Haberleri Gündemi, Spor Haberlerini, Ekonomi, Seyahat, Magazin, Politika ve Son Dakika Haberlerini en doğru ve objektif şekilde size ulaştırır.NationalTurk | Objektif | Bağımsız | Farklı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu