GündemManşetPolitikaTürkiye

Hitler için dua eden Said Nursi Almanlar yenilince ABD’yle dost olmuş!

Maldivler Kutlu Olsun

Said Nursi

Emrah Cilasun’un yabancı devlet arşivlerindeki belgelere dayanarak yazdığı kitapta Said Nursi’nin Nursi’nin Hitler Almanyası’nın başarısı için dua ettiği, Almanlar yenilince de ABD’yle dost olduğu ileri sürüldü.

CNN Türk’ten Murat Aydın’ın haberine göre, Patika Kitap tarafından yayımlanan “Bediüzzaman Efsanesi ve Said Nursi Gerçeği” adlı kitap, Said Nursi’nin hayatını yabancı arşiv belgeleriyle anlatıyor.

Nursi’nin doğumundan itibaren başlayan yolculuk, İstanbul’daki ilişkilerini, Teşkilatı Mahsusa ile olan durumunu, İttihat Terakki ile olan yakınlaşmasını, Hamidiye Alayları’ndaki rolünü, Ermeni ve Dersim katliamlarındaki konumunu, Mustafa Kemal Atatürk-İsmet İnönü-Adnan Menderes üçlüsü arasındaki diyaloglarını ve son olarak Demokrat Parti döneminde aldığı tavizleri ve bozulan ilişkileri belgeleriyle anlatılıyor.

Sadi Nursi 1914-1916’da Van ve Bitlis cephelerinde, kendisi her zaman aksini iddia etse de Ermeni katliamına bizzat katıldığı belirtiliyor. Bitlis ve Van’da olduğu iki yıl boyunca Ermenilere yönelik harekatler sürerken, Nursi Bitlis ve Van’da en üst makamda ağırlanıyor.

1925’te Şeyh Said başta olmaz üzere Kürt ayaklanmalarında onlara tavsiyesi “Türk’e kılıç çekilmez” olurken, Kore’ye asker gönderme taraftarı olan ve destekleyen Nursi, “Eğer bana da izin verseler, beş bin genç Nur talebelerimle gönüllü olarak komünistlerle harp etmek için ben de giderdim” diyor.

Van’daki Ermeni ayaklanması sırasında da Molla Said ve Said’in kumandasındaki Kürt Süvariler’in (Keçe Külahlılar) sayısı 300’ü buluyordu. Nisan ve Mayıs 1915’te Osmanlı jandarmasının başına getirilen Venezüellalı Rafael de Nogales, o kanlı hatıratlarında Kürt süvarilerini “Laz taburu, 300 Kürt süvarisiyle Sabağ Köyünü ele geçirmeye gitti. Hatırladığıma göre 4500 Ermeni orada sipere girmişti. Topçu ateşiyle desteklenen Laçlar, süngü hücumuna geçince, Kürtler de şiddetle saldırıya geçti. Kürtler, Ermenilerin arkasından gelerek hepsini bıçakladılar” sözleriyle anlatıyor. Nogales, Kürt süvarileriyle o dönem fotoğraf da çektirecekti.

Peki 1914 ila 1915’te Ermeni tehcirinde Nursi’nin rolü neydi? Raymond Kevorkian’ın Kudüs’teki Ermeni Patrikliği’nin arşivinde bulduğu bir belgede Bitlis bölgesinde yaşanan katliama ve faillerine ilişkin, “Esasen Ermeni ve Kürt nüfusunun hakim olduğu Bitlis bölgesindeki katliamda yerel liderlerin ve aşiret reislerinin doğrudan bir rolü oldu” diyerek listede Said’in (Said Nursi) ismini de gösteriyor.

Mustafa Kemal ile Said Nursi ise İngiltere’ye olan bağlılık ve anti komünist cephede birleşecekti. Hatta yeni iktidar, Molla Said’e umumi vaizlik için teklif götürecekti. Yeni iktidarın lideri Mustafa Kemal, dini bir dil üzerinden Kürt ulemasıyla her zaman iyi ilişkiler içerisinde olmaya özen göstermiş ve yeni iktidarın dine ihtiyacı olduğunu varsayılarak Nursi’ye böyle bir teklif götürülmüştü. Said Nursi ile yeni iktidar arasında birbirlerine jestler yapılırken, üstü kapalı mesajlar da veriliyordu. Hatta Nursi, 1923’te kaleme aldığı “Mebuslar Beyannamesi”nde saltanatın kaldırıldığını hatırlatarak, Mustafa Kemal’e hilafeti devralması tavsiyesinde bulunacaktı.

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024

Oysa aralarındaki çelişki derindir; Nursi 22 Kasım 1922’de Mustafa Kemal’e iletilmek üzere Kazım Karabekir’e verdiği mektubun bir yerinde yeni iktidar sahiplerine şu teklifi yapıyordu: “Dini zayıflayıp etkisini kaybetmesine sebep olan alçak Avrupa medeniyetleri yırtılmaya yüz tutuğu bir zamanda ve Kuran medeniyetinin ortaya çıkmasının vakti geldiği bir anda lakayt ve ihmalkar bir şekilde ‘olumlu iş yapılmaz’; olumsuz ve yıkıcı işe ise bu kadar yıkıma maruz kalan İslam zaten muhtaç değildir. Napolyon’a değil belki Selahaddin-i Eyyubi gibi İslam kahramanlarına tabi olmanı gerekir”

Yazara göre birbirlerine karşılıklı iltifatların yapıldığı bir ortamdan ikisi arasındaki ipleri kopma noktasına getiren Nursi’nin bu isteğidir. Bir Napolyon hayranı olan Mustafa Kemal’in gözünde artık Nursi’nin yeri olamayacaktı. Hatta Karahisar-ı Şarki Mebusu Ali Sururi’nin hatıralarına bakılacak olunursa 25 Kasım 1922’de Meclis’in Divan-ı Riyaset odasında, Mustafa Kemal Atatürk ve Said Nursi “namaz” meselesi yüzünden ilkin açıktan restleşip, daha sonra karşılıklı ortalığı yumuşatmaya çalışacaklardı. Nursi’nin odayı terk ettiği bir anda Mustafa Kemal, “böyle ulemadan ümmet-i İslamiye’ye hayır gelmez” demişti. Yıllar sonra Nursi ise Mustafa Kemal için “bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez” demişti. Bu dönemde Nursi artık Ankara’yı terk edecekti.

Peki Ermeni tehciri sırasında Bitlis ve Van’da bulunan dolaylı ya da dolaysız olarak olayların içinde yer aldığı iddia edilen Said Nursi, “Dersim Katliamı” sırasında nasıl bir tavır takınmıştı? Dersim harekatı sonrasında Mustafa Kemal Atatürk’ün 1 Kasım 1938’de TBMM’nin 5. Devre 4. Toplanma Yılı Açılış konuşmasında, “Tunçeli’ndeki toplu eşkıyalık hadiseleri, belirli bir program dahilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş, o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe devrolunmuştur” sözleri ayakta alkışlanacaktı.

Dersim harekatına katılanlardan birisi de Nursi’nin en önemli kadroları arasında yer alan Binbaşı Hulusi Yahyagil’dir. Yahyagil’e bölgenin tamamen imha emri gelmiş ve binbaşı açısından “bölgenin tamamı Rafizi” idi. Tam Dersim’e gideceği vakit, üstadı Nursi’den bir mektup almış ve Dersim’de çatışmaya girmediğini açıklamıştı.

Nursi 1948-49 yıllarında Afyon savcısına verdiği müdafaada Dersim örneğinden yola çıkarak neden “amir ve memurları yılan, zındık, gizli komünist, vatan düşmanı, mülhit ve münafık” diye adlandırdığını “talebelerine” dayanarak şöyle açıklayacaktı: “1938 senesinde Dersim faciası ki, Doğu Mecmuası’nın 17. Sayısında Doğu Faciası serlevhasıyla bu vakıanın tam tamına aynısını yazdı ki, hiç dünyada emsali vukuu bulmamış öyle bir zındıklık, münafıklık ve vatan ve millete hadsiz bir düşmanlık olduğunu kat’i ispat ediyor. Elbette öyle fevkalade cani, canavar memurlara bin defa zındık, gizli komünist, dinsiz demekle suçlu olmak, bilakis tasdik ile takdir ile mukabele lazım. İşte Said umuma değil, böylelerine zındık, münafık demiş…”

Almanya’nın SSCB’ye saldırması ve doğuda İran’da SSCB ve İngiltere tarafından işgal edileceğine dair sinyallerin gelmesi ile birlikte 18 Haziran 1941’de Türkiye ile Almanya arasında saldırmazlık anlaşması imzalandı. Yine aynı yıl yapılan anlaşma ile Türkiye, Almanya’ya savaş malzemesi de satacaktı. Velhasıl 1941 yılları Ankara ile Berlin arasında ikinci bahar yaşanıyordu. Ankara’daki devlet ricalinin “Panturan” hayallerini kuzeyde ilerleyen Almanya okşamıştı. Türkiye o kadar sevinmişti ki, 1942’nin başında Türk subaylarının özellikle Nuri Paşa’nın girişimleri sonucu Kafkasya’da, Almanlar tarafından yakalanan Kızıl Ordu mensupları içerisinden SS’lere bağlı “180 bin kişilik” bir Türk kuvveti oluşturulacaktı. Türk kökenli olarak adlandırılan Özbek, Kazak, Kırgız, Karakalpak ve Taciklerden oluşturulan “Türk-Tatar Lejyonu”nun yanında, Azeri, Dağıstanlı, Inguş, Lezgi ve Çeçenlerden oluşan bir “Müslüman Kafkas Lejyonu”nun eğitimine de başlanmıştı bile…

Bütün bu gelişmeler yaşanırken Kastamonu’da bulunan Said Nursi, “İslam milletine büyük darbeler vuran İngiliz ve Rusların, Alman ordusu karşısında mağlubiyetlerini büyük sevinçle” karşılamaktaydı. Hatta bir ara Alman ordusunun muvaffakiyeti için dua etmeye başlamıştı.

Fakat 1943’lü yıllardan sonra SSCB’nin Alman ilerleyişini durdurması ve Almanların yenilgiye uğramaya başlaması üzerine Türkiye ve Nursi de tavrını değiştirmeye başlayacaktı. Eski iyiler kötü çocuk olacaktı. Bu konuyla ilgili olarak Said Nursi’nin talebelerinden olan Abdulkadır Badıllı, Tahiri Mutlu’dan duydukların şöyle anlatacaktı: Bir müddet sonra Almanların çok acib zulümlere başladığını ve masum çoluk çocuk demeden bombalarla imha ettiğini işitince, dua defterinden onların ismini sildi ve sırt çevirdi. Hatta Tahiri ağabey, Alman mağlubiyetinin Üstad’ın duasını kesmesinden sonra başladığını söylüyordu.”

Almanya’ya savaş açan Türkiye’nin yeni dostu ise İngiltere ve ABD idi artık.

Demokrat Parti 7 Ocak 1946’da kuruldu ve bu tarihten itibaren de Nurcuların yeniden çalışmaya başladığı dönem oldu. 1950’deki seçimleri DP, yüzde 53.35’le kazanınca “Nur talebeleri namına” Nursi, Celal Bayar’a “zatınızı tebrik ederiz. Cenab- Hak sizi İslamiyet ve vatan ve millet hizmetinde muvaffak eylesin” diye tebrik edecekti. Bayar da Nursi’ye, Samimi tebriklerinizden fevkalade mütehassis olarak teşekkür ederim” şeklinde bir telgrafla cevap verecekti.

Nursi, Kore Savaşında da Adnan Menderes ve İsmet İnönü ile aynı safta buluşacaktı. Nursi, İnkar-ı uluhiyete (Allah’ın inkara) karşı yapılan bu harbe katılmak lazımdır” diyordu. Demokrat Parti’ye çok açık bir şekilde “Küfür ile iman ortası yoktur. Bu memlekette İslamiyet’e karşı komünist mücadelesi ortası olmaz” uyarısı yapan Nursi, bununla da yetinmeyerek Türkiye’nin ancak sekiz sene sonra Vatikan ile devlet düzeyinde kuracağı ilişki göz önüne alınırsa, Vatikan ile temasa geçerek, Papa’ya ittifak için mektup yazacaktı.

Öte yandan Adnan Menderes döneminde iktidar ile fazlasıyla yakınlaşan ve destek gören Said Nursi’ye Menderes 1957 yılında Chevrolet hediye edecekti; ve bu hediye Fransa Büyükelçiliği’nden gönderilen bir belgede yer alacaktı.

Konserler

NationalTurk

NationalTurk Haber Merkezi, En Son Haberleri Gündemi, Spor Haberlerini, Ekonomi, Seyahat, Magazin, Politika ve Son Dakika Haberlerini en doğru ve objektif şekilde size ulaştırır.NationalTurk | Objektif | Bağımsız | Farklı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu