KültürManşetSanat

Eleştirmen Olarak “Sanatçı” ve “Yaratıcı Sanatçı” Meseleleri Üzerine Düşünmek

Maldivler Kutlu Olsun

ozkan eroglu anasayfa

Sanat eleştirmeni ve tarihçisi Özkan Eroğlu ‘nun “Eleştirmen Olarak “Sanatçı” ve “Yaratıcı Sanatçı” Meseleleri Üzerine Düşünmek” adlı ilk makalesini sizlerle paylaşıyoruz;

Bir kimsenin “sanatçı/yaratıcı sanatçı” olabilmesi için, yaptıklarının bazı kriterlerden geçmesi gerekir. Söz konusu kriterler (1), ilgili kimsenin yaptıklarına; “dünya sanatı karşısında ne denli orijinal olup olmadığı” sorusunu sorar sormaz devreye girer. Oldukça çıplak bu ilk görüş, görenin donanımına bağlı gelişir ve ilk vurguyu oluşturur. Sınadığımız her çalışmaya, dünya sanatının belirlediği temel kriterler eşliğinde görmede bulunmalıyız, çünkü samimi olmak bunu gerektirir.

“Salt sanat adına bir şeyler yapmak” ile “yaratıcı sanat yapmak” başka başka şeylerdir. Bu ayrımın farkında olmak ve bunu topluma hissettirmek gerekir. Öncelikle sanat/yaratıcı sanat yönünde üretim yapan herkesin kendisine “sanatçıyım” demekten vazgeçmesi gerekmektedir, hatta diyenleri bile uyarması kaçınılmazdır. Çünkü böyle bir şey yoktur; bu işin doğasına aykırıdır. “Sanatçı/yaratıcı sanatçı” (2), özgün ve kendi olandır. Hatta sanatçı/yaratıcı sanatçı, bir teorinin ortaya çıkmasına ön ayak olandır.

Sanatçının/yaratıcı sanatçının, hemen bir adım gerisinde sanatçı/yaratıcı sanatçı adayları bulunur. Sanatçı/yaratıcı sanatçıları, şüphesiz bu kitle besleyecektir. Sanatçı/yaratıcı sanatçı adayları (3), çalışmalarındaki devamlıkları paralelinde sıkı gözlemlerle izlenir ve haklarında, ancak bir zaman sonra tam bir karara ulaşılır. “Salt sanat/yaratıcı sanat uğrunda çalışanlar”a gelince, onlar da kendi aralarında çeşitlenir ve ortaya koyduklarına göre değerlendirilirler: “Profesyoneller”, sanatçı/yaratıcı sanatçı için gerekli ustalığın sahibi, eli becerikli, fakat ne yazık ki yaptıkları sanat olmayanlardır. Onun için yüzeysel görmeler, onları sanatçı/yaratıcı sanatçı olgusuyla bile karıştırabilmektedir. “Yarı Profesyoneller”, profesyonel gibi davranmaya çalışsalar da, tempoları oldukça düşüktür. “Amatörce davrananlar”(4) ise, bir sanat/yaratıcı sanat için gereken eleman, malzeme ve uzam olgularında eksiklikler ortaya koyar ve hatalar yaparlar.

Yukarıda saydıklarımın dışında, “seçmeci”, “durumu belirsiz” ve “izleniyor” olanlar vardır. “Seçmeciler ve seçmecilik”, eski Romalılardan beri bilinir ve değişik, birbirinin karşıtı olan dizgelerin, görüş açılarının bağdaşamaz yanlarını görmezden gelerek, bağdaşabilir yanlarını düzenli bir bütün oluşturmadan bir araya getirme tutumudur. “Durumu belirsizler”, adı üzerinde bir nedenden ötürü belirsiz kalanlardır. Bir de “izleniyor” konumunda bulunanlar vardır ki, onların da ne olduklarına belli bir zaman sonra karar verilebilecektir. Bunların aralarına hiç girmeyenler ise, “işi sadece eğitimci olanlar”, “sanatçı/yaratıcı sanatçı, profesyonel ve amatörün ne olduğunu bilmeyenler” ve “sanata/yaratıcı sanata samimi yaklaşımlarda bulunamayanlar”dır. Bunlarla sanat/yaratıcı sanat eleştirisinin ve sanat/yaratıcı sanat tarihinin hiç bir ilişkisi olamaz.

Bugün ortamda, yediden yetmişe müthiş bir karışıklık söz konusudur. Bu karışıklık hem geçmişi, hem de günümüzü bağlamaktadır. Ortamımızda kime sorarsanız, var olan karışıklıktan dert yanmaktadır, fakat ortaya ne hikmetse somut veriler de bir türlü konulamamaktadır. Konulursa, mevcut düzen yıkılacak, bugüne kadar hiç de gerçekçi olmayan piyasa zarar görecek diye düşünülmektedir. Hatta bu olumsuz durumu ısrarla yaşatmak için bir grup kalabalık, doğruların çıkışına bile engel olmaktadır. Kusura bakmasınlar, yanlışlar artık devam etmemelidir. Çünkü bu, bizim gelecek kuşaklar için vazgeçemeyeceğimiz bir görevdir. Tabii burada asıl sorumluluk eleştirmen, yazar ve sanat tarihçilerinindir. Çünkü bunlar halen sanat tarihimizi, dededen kalma başlıklarla irdelemeye devam etmekle yenilikçi bir görüş getirmekten uzakta durmaktadır. Bu kimseler, günlerini kurtarmayı tercih ettiklerinden, bugüne kadar cesaretli ayrımlaştırma çalışmalarına da girişmemişlerdir.

Notlar

(1) Sandro Bocola, Die Kunst der Moderne, zur Struktur und Dynamik ihrer Entwicklung von Goya bis Beuys, München/New York, 1994.

(2) Yaratıcı sanatçı, kabul edilmiş ve kabul edilmemiş form gelenekleri arasındaki ayrımlara kör, çağının fani öğreti ve isteklerine sağır olmalıdır. Sadece içsel ihtiyacı izlemeli ve onun sözlerini duymalıdır (Vasily Kandinsky, Sanatta Ruhsallık Üzerine, İstanbul, 2001, Çev. G. Ekinci, s.97). Yaratıcı sanatçının konumunu doğru ölçmesi; sanatına ve kendisine karşı bir görevi olduğunu, bir şatonun kralı değil, ulu bir amacın hizmetkarı olduğunu fark etmesi çok önemlidir. Kendi ruhunun derinliklerini araştırmalı, geliştirmeli ve onunla meşgul olmalıdır. Böylece sanatı giydirebileceği bir şeye sahip olur; elsiz bir eldiven olarak kalmaz. Yaratıcı sanatçı bir zevk yaşantısına doğmamıştır. Aylak yaşamamalıdır. Yerine getirmesi gereken çetin bir görevi vardır ve bu görev, çoğu kez, çekilmesi gereken bir çile gibidir (Kandinsky, 2001, 135).

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024

(3) “Yaratıcı sanatçı, dünyanın değiştirilmesi yolundaki sorumluluğunu ne denli önemser ve bunu doğrudan doğruya kendi bilinç niteliğiyle ilgili bir sorun olarak ele alırsa, bu ilk yorum ile o denli resmi ideolojiye ters düşüp, şimşekleri üstüne çekecektir. En önemli hak ve özgürlüklerin bile kağıt üzerinde kalıp, kolayca çiğnenebildiği bir dünyada, yaptıklarıyla kurulu düzene ters düşmeyen bir sanatçı adayı, hiç değilse sanatçı olmadığını bilecek kadar bilinçli olmalıdır” (Mehmet Ergüven, Yoruma Doğru, İstanbul, 1992, s.16)

(4) “Sanat yaşamındaki amatörlük, sanat değerlerinin yaşanmasını hiçbir şekilde geliştirmez; tersine, sanat yaşantısına zarar verir: tıpkı asalak bitkinin taşıyıcısına, onun özünü emerek zarar vermesi gibi. Sanat yaşamında amatörlüğe kendisini kaptıran herkeste, o, gerçek sanat yaşantısını bozar. Zararlı etkileri, onu yaşayanın dışına taşar; sahte yaşantılar üzerine kurulan değer yargılarına ve ancak amatörce yaşama yönelik bir sanata geçerlik tanır. Böylece genel sanat kültürü için yıkıcı olur”.

“Amatörce yaşantıların, doğru bir yapıya çevrilmesi konusunda, sayısal bir şey söylenemez, fakat yaşantının yapı değiştirmesinin, alışkanlıkların değiştirilmesinden daha da güç olacağı, kolayca düşünülebilir”.

“Amatörlüğün en tehlikeli, sökülmesi güç ve ruhsal bakımdan karmaşık olanı, görünüşte sanat eğitimi görmüş kimselerin amatörlüğüdür. Tehlikenin büyüklüğü şuradan geliyor: burada sadece nesne gözden kaçırılmakla kalmaz, sanat açısından haklı olmayan bir tutuma dayanan bir temel üzerinde, sahte olan yaşantıların ürünleri kullanılır: bu, insanın kendi içine dönerek yoğunlaşma amatörlüğüdür” (Moritz Geiger, Estetik Anlayış, İstanbul, 1985, Çev. T. Mengüşoğlu, s. 22, 23, 30).

Derinlik içeren doğal, değer arayan, gibi özellikler olup, en kutsal özelliklerdir. Bunları gündemine getirmeyen kişinin ortaya koydukları ise, yüzeysel olan kalıplarla örülü, dekoratif, illüstratif ya da tekrarlayan gibi özelliklerdir ki, bu özelliklere araca değil de, amaca dönük olarak ilişenler asla sanatçı/yaratıcı sanatçı değillerdir (1).

Doğal: daha en başta olumsuz her düşünceye uzak durmak ve tüm samimiyetiyle araştırmacı olup, yine samimi öneriler sunmakla sağlanabilir. Kandırmak, bilmeyene bilgiçlik taslayarak doğal olunamaz (Dünyadaki sanattan/yaratıcı sanattan çok şeyler aşırarak, bugün ortamda sanat yaptığını iddia edenler, bunları sanat/yaratıcı sanat konusunda bilgili olmayan bir topluma ilk kendileri bunu ortaya koydu gibisinden empoze edebilmektedir). Sanat/yaratıcı sanat ve bunun üzerine düşünmedeki basmakalıp yaklaşımlar, özellikle kültürsüzlük, doğal olmayı engellemiştir. Doğal olmanın temelinde yer alan doğa kuramı, en azından kendi neyse, onu ortaya koymak olduğuna göre, kişi sanata/yaratıcı sanata(2) layık olmak için doğal olmayı, ancak doğa-tanrı ilişkisindeki gibi samimi bir ilişkiyle sağlayabilir. Doğa nasıl içinde, hep yeni yeni biçimlerin ortaya çıktığı ve öbürlerinin ortadan yok olduğu, önsüz, sonsuz, sürekli bir gelişme süreci halinde varoluyorsa, kişi tarafından ortaya konmuş bir yapıtta da bunlar olabilmelidir. Özetle doğal olmaya, bilincin dışında kendiliğinden var olan her şeyin ortaya konulması olarak da bakabiliriz. Zaten samimi ve doğallığı tercih eden kimseler, yapıtlarında da kendi olmayı becermektedir. Hatta olgunlukları içindeki yalınlık, onların aslında çok basit bir şey olan sanatı/yaratıcı sanatı yapmalarına da olanak vermiştir. Böyle bir mizacı tartışmaya bile gerek yoktur.

Değer arayan: bir önemliliğe ulaşmak için çaba sarf etmektir. Bunun içinse, daha işin başında doğruyla yanlışı tarafsız biçimde ayırmak gerekir. Değersizin üzerinde yoğunlaşarak, yanlışa yönelmeden, sıkı bilgi ve gözlemler sonucunda sanatta/yaratıcı sanatta değer aramak, o güne kadarki yanlışları, tekrarları görüp, onu bir daha yapmamak ve bunların üstüne yeni olarak “neyi getiririm” sorusunu kişinin kendisine sormasıdır. Zaten çağdaş değer kuramcıları da söylediklerimizi destekleyen açıklamalar yaparak, değer’i belirleyen insan doğasını “yargılayan insan” da değil, “yaratan insan”da aramışlardır. Ayrıca bir sanat/yaratıcı sanat yapıtı da değerini alıcısından değil, yaratıcısından almaktadır. Burada özellikle sanat ortamımızda yapılmış bir yanlışı da görmüş oluyoruz. Çünkü ortamımızda alıcı belirlemiştir her şeyi. Geneli böyle olan bir ortamda, sanat/yaratıcı sanat nasıl yapılacaksa, öyle yapılmıştır. Onun için kişi sanata/yaratıcı sanata baş koymuşsa değer aramak zorundadır. Bir şeyin maddeleşmemesi için doğal ve değer arayandan yana olunmalıdır.

Kalıplarla örülü: sanat/yaratıcı sanat adına üretimin yapıldığı dönemde ve öncesinde bilinen tipleri, stilleri tekrarlayan ve yeni bir şey katmayan tavrın içinde olmak. Bu da bir yoldur belki. Bunu yapanlar, nasıl bir durumun içinde olduklarını kabul etmişlerse sorun yoktur. Eğer “sanat/yaratıcı sanat yapıyoruz” iddiasında iseler işte bu yanlıştır. Bilinen kalıplardan yola çıkıp, bu kalıpları yetenek ve bilhassa görme eksikliğinden dolayı hatalı uygulayanlar da vardır. Bunları sanatçılığın/yaratıcı sanatçılığın dışında değerlendirmek gerekiyor. Genelde salt yeteneğine güvenen kimseler de ülkemizde bilinen kalıpları kullanmaktan yanadır. Bunlar profesyonel, yarı profesyonel veya amatörce davrananlardır. Asla sanatçı/yaratıcı sanatçı değildirler.

Tekrarlayan: sürekli, biçimsel yönde kendini tekrarlamak bir amaçsızlık işaretidir. Bu tavır içinde olanlar, tüm yaşamları boyunca benzer konulara, biçimlere takılıp giderler. Hep kendilerini tekrarlar ve yeniliğe, risk almaya karşı dururlar. Bunlar bilinen kalıplardan yararlandıkları gibi, sık sık dekoratiflik özelliğine ilişirler ve tabiidir ki sanatçı/yaratıcı sanatçı değildirler, çünkü ürettikleri yapıt olmaktan uzaktır. Biçim ve renk değerleri, yeteri kadar bir etki sağlayamadığında, stilizasyona zorlanır uygulayanları tarafından. İşte bu tip bir stilizasyonunun, zorlanmış bir tekrara destek verdiğini fark edebilirsiniz. Alman eleştirmenlerin en sert ve acımasız vurgularında kullandığı yaklaşımlardan biri “tekrar” ve “tekrarlayandır”. Aynı şeyleri tekrar etmenin ancak bir koşulu vardır: onları yeniden üretebilmek. Çok az yapıt, böylesi bir tekrara muhataptır. Doğallık içinde olmayan her tekrar çalışma, yapıt olmaktan uzaktır, yüzeyseldir.

Dekoratif: süslemeciliği ön plana çekerek, salt dekore etmek amacına yönelmektir. Tabii bu düşünce, üretilenin sanat boyutuna terstir. Fakat dekoratifliği seçenler asla sanatçı/yaratıcı sanatçı değildir ve ürettikleri de süs eşyasından öte gitmez. Çünkü bu noktada duyarlılığın azaldığından söz açılabilir ve gündeme süs yanı ağır basan anlayışlar gelir. Belirli temalara yönelerek, onu bir moda haline getirmek de dekoratif olanın bir parçasıdır. Bu ve benzeri durumlar, biçimsellikteki içerik yoksunluğundan ötürü meydana gelmekte ve bu da uygulayıcısına yapaylık damgasını vurmaktadır. Bunun adı şatafattır. Şatafat da, olsa olsa dekoratifliğin bir parçası olabilir. Bir de ortamımızda sanat üzerine yazılan yazılarda kullanılan “ince nakış duyarlılığı”, “dantel hüneri”, “tülleştirme”, “çarpıtılmış araç parıltıları” gibi ibareler, ortamımızdaki dekoratifliğin en net işaretleridir ve dekoratifliğin, ortamımızda elemeci boyutta kullanılacak bir kriter olduğunu göstermesi yönünde önemlidir. Dekoratiflik, sanatta/yaratıcı sanattaki yapıt boyutunda asla amaç olmamalıdır. Fakat araç olarak kullanılabilir; zaten bunun sayısız örneklerini de dünyadaki çağdaş sanat/yaratıcı sanat örneklerinde görüyoruz.

İllüstratif: bu tavır içindekiler, biçimde “yeni olana” yönelmeyi amaçlamaz. Zaten içerikte de esinlendikleri yerleri belli ettiklerinden yeniye dönük bir şey bulunmaz. Temel düşünce: sadece sanat yaptığını sanmak ve periferde ne varsa detaylandırmaktır. Oysa illüstratifliği değerlendiren kimseler, örneğin kitap ressamlığında (İllüstrasyon: bir metni ya da bir düşünceyi tasvir etmek amacını taşıyan ve çok defa öğretici kitap ve dergilerde yer alıp, zanaat değeri taşıyan ürün) çok başarılı olabilir, hatta yine dekoratif işler yaparak, süsleme sanatları alanında da ilerleyebilir.

Dr. Özkan Eroğlu / NationalTurk

Konserler

Özkan EROĞLU

Özkan Eroğlu yazılarını Türkiye ve Dünyanın en objektif gazetesi NationalTurk ile takip edin.

3 Yorum

  1. Hocam sizi burada görmek çok güzel. O acımasız eleştirilerinizi bekliyoruz. sanat ortamının inanın yazılarınıza çok ihtiyacı var. Körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor siz yazmadığınız zamanda. yeniden yazılarınızı okuyabilecek olmam, inanın beni çok heyecanlandırıyor…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu