Sportif alanda zihinsel performans antrenörlüğü yapan NationalTurk yorumcusu Ersin Afacan’ın “Analitik Felsefe ve Spor” başlıklı yazısı;
20. yüzyılda özellikle İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde etkili olan bir felsefi akım ortaya çıkmıştı. Bu akım, dil üzerine yoğunlaşmıştı. Amacı, olgulara ya da anlamlara uygun düşecek en iyi mantıksal formu bulmaktı. Bunun için tümceleri, kavramları veya dilsel ifadeleri analiz etme işiyle uğraşmaya başlamıştı. Bu felsefi akım; felsefenin, kendi alanı içine giren problemleri kesin sonuçlu olarak çözecek yöntemin felsefi analiz ya da kavram analizi olduğuna inanan bir çağdaş düşünce geleneğidir. (1)
Bu akımın temsilcilerinden biri olan Wittgenstein’a göre gerçeklik, dil ve düşünce arasında birebir bir uygunluk vardır. Kendisi, gerçeklik ve düşünce benzeşiminin dille ifade edildiğini belirterek anlamlı cümleler üzerinde durmuştur. Örneğin “Türkiye’nin başkenti Ankara’dır” cümlesinde anlam ve gönderme örtüştüğü için bu cümle doğrudur. Buna karşılık, “Türkiye’nin başkenti Manisa’dır” cümlesinde anlam ile gönderme örtüşmediği için bu cümle yanlıştır. (2)
Zihinsel performans (mental) antrenörü olarak mental destek vermek için 2001 yılından bu yana tenis, voleybol, basketbol, futbol ve hakem camialarında sürekli bulunuyorum. Özellikle futbol dünyamız, ortalama 300 kelimelik Türkçe ile iletişim kurulan bir ortamdır. Analitik felsefeden esinlenerek, sporcuların ve antrenörlerin kullandığı ve klişeleşen ifadelerden bazı örnekler sunmak istiyorum.
1.“Kazandık, mutluyuz. Şimdi bir sonraki maça bakıyoruz.” Maç biteli daha bir saat bile olmamışken ve duygular taze iken verilen böyle bir demeç hiç de gerçekçi değil.
2.“Taraftarımıza hediye ediyoruz.” Taraftara yaranmanın etkili bir yolu bu.
3. “Önemli olan benim gol atmam değil, takımın galibiyeti.” Senelerdir duyduğumuz ezbere söylenilen bir ifade. Futbolcu kişisel başarısını önemli görmüyor.
4. “Bu tip maçların havası başka olur.” Demek ki sporcu ve antrenörler için türlü türlü maç ve onlara bağlı havalar var.
5. “Artık her maç final havasında.” Korkuları ve kaygıları nedeniyle telaşlı bir düşünce yapısına sahip sporcu ve antrenör aslında böyle konuşarak daha önceki maçları fazla ciddiye almadığını açıklıyor.
6. “Henüz % 60 kapasiteyle oynuyoruz.” Bu tür rakamsal oranlar veren sporcu ve antrenörlere hayranım. Hangi cihazla ve nasıl bir ölçüm yapıyorlar acaba?
7. “Lig’de bu haftalardan sonra iyi bir oyun beklemek hayalcilik olur. Önemli olan kazanmaktı. Aldık, mutluyuz.” Ligin son haftalarına doğru duyduğumuz bu klişeye göre sanki ligin başlangıcında veya ortalarında iyi bir oyun sergiliyorlarmış da ligin sonlarına doğru iyi bir oyun beklemeyeceğiz.
8. “Rakiplerimiz bize karşı çok daha fazla konsantre olarak oynuyor.” Bu sporcu veya antrenörü duyan da kendilerini Avrupa’nın önde gelen bir takımı zannedecek. Birkaç maç kazanmış takımın kibirli sporcusu ve antrenörünün konuşma tarzı bu.
9. “Bu kadar da olmaz ki. Biz de ekmek yiyoruz buradan.” Maçtan yenilgi ile ayrılmış sporcu ve antrenörün hedef saptırmak için hakemlere yönelik suçlamalarından klasik bir örnek.
10.“Valla benim hocayla bir sorunum yok. Oyna dese oynarız. Yedek kalmam hocanın takdiri. Asla kırgın değilim.” Bu da duygu sömürüsü yapan ve yedek kalmasını aslında iç dünyasında problem edinmiş bir sporcunun konuşması.
Bu örnek ifadeleri arttırmamız mümkün. Görünen o ki spor insanlarımızın geneli, gelişmemiş sportif düşünce yapısına sahip olan yönetici, sporcu ve antrenörlerden oluştuğu için spor kültürümüz kısır bir döngüye sahip. Olan sporun kalitesine oluyor. İnsanlarımız statlardan ve salonlardan uzaklaşıp televizyon karşısında maçları seyrediyor.
Ersin Afacan / NationalTurk
KAYNAK
(1) Cevizci, Ahmet; Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul-1999
(2) Çüçen, A.Kadir; Felsefeye Giriş, Asa Yayınları, Bursa-1999