GündemManşetPolitikaSon DakikaTürkiyeVideo

CHP’li Emine Ülker Tarhan’ın Reyhanlı konuşması paylaşım rekoru kırıyor (Video)

Maldivler Kutlu Olsun

Emine Ülker Tarhan

Reyhanlı patlamalarının ardından CHP milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın TBMM’de yaptığı konuşma sosyal medyada büyük ses getirdi. Tarhan, ‘ABD izin vermediği için mi Hatay’a gitmediniz’ deyince tansiyon yükseldi.

İşte Emine Ülker Tarhan’ın konuşması ve TBMM tutanakları;

[media id=2095 width=610 height=340]

Pazar günü Anneler Günü’ydü ve bir kara gündü bizim için aslında. Çünkü Reyhanlı’dan gelen acı haber bizde mecal bırakmadı, Anneler Günü’nü kutlayacak hâlimiz kalmadı. Gerçekten, o gün sesim kısıldı benim o acı nedeniyle. Bu korkunç saldırıda yaşamını yitiren yurttaşlarımızın acısını derinden paylaşıyorum ve ailelerine sabır diliyorum. Yaralıların, bir an önce onların iyileşmelerini diliyorum.
Bu terör eylemini şiddetle kınıyorum. Terör nereden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin sonuna kadar kınanmalı, sonuna kadar lanetlenmeli diyorum ve kim yaptıysa bunu -bunun sorumluları- bunu bulmakla yükümlü olanlar kanıtları ortaya çıkarsınlar ve kim yaptıysa yargılayıp cezasını versinler diyorum.
Hatay’ın kolu kanadı kırılmıştı; 51 can, düşünebiliyor musunuz, az değil, 51 can. Hatay yaralıydı. Ben dün Reyhanlı’daydım. Sokaklarında, taziye mekânlarında acılı insanlarla birlikteydim. Kardeşler gördüm, kardeşlerini yitirmişlerdi, çocuklar gördüm. Torunlar, torunlarını kaybetmiş nineler, onlarla birlikteydim. Bir bebek ölmüştü, çok küçüktü daha. Anneler Günü’nde annesine hediye almaya giden gençler evine dönememişti, annelerini bir daha görememişlerdi. Bir damat gelinini kuaföre götürmüş bırakmış ve damatlığını almak üzere terziye gitmişti ve o sırada yakalanmıştı. Hastaneye ziyarete gittik, gözünü kaybetmişti. Gencecik babasını yitirmiş bir küçük oğlan vardı, dedesinin verdiği şekerle avutmaya çalışıyorlardı onu.
Ne kadar sakinleştirmeye çalışırsanız çalışın öfkeliydiler. Öfkenin tek nedeni sadece yakınlarını yitirmek değildi, öfkelerinin başka bir nedeni de vardı: Terk edilmiş olmaktı. Devletin onları terk ettiğini düşünüyorlar ve bunu anlatıyorlar, her yerde size bunu anlatıyorlar. Ne Başbakan ne bakanlar gitmiş Reyhanlı’ya. Hakikaten, Sayın Bakan neden gitmediniz? Neden gitmediniz?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Tarhan, istirham ediyorum. Bir yanlışınız olmasın, bir yanlışınız var.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Korktunuz mu gidemediniz, bilmiyorum. Neden gitmediniz? Yani, hoşgörünün prensesi olan Hatay’ı gözden mi çıkarttınız? Neden gitmediniz? Neden o insanların ellerini tutmadınız? Yani, bazen düşünüyorum, “Amerika Dışişleri Bakanı izin vermedi diye mi gitmediniz?” diye sormak istiyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası var, hepsi oradaydı. Niye provoke ediyorsunuz!
MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) – Olayın başından beri oradaydı Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyelim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Yani neden gitmediniz, o insanların ellerini tutmadınız?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Her şeyi istismar ediyorsunuz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Bildiğiniz korku filmi gibiydi, bildiğiniz korku filmi platosu gibiydi orası ve çukurlar vardı, paramparça binalar vardı, kırık cam yığınları; sanki savaştan çıkmış bir kentti.
MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) – Biz olayın başından beri oradan hiç ayrılmadık.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Aileler yok oldu orada, yanarak kül oldu insanlar.
Travma henüz atlatılamamış. Nasıl atlatılabilsin ki bu kadar kayıptan sonra? Alandan bir naaş daha çıkartılıyordu biz oradayken. İnsanlar ağlayarak kendi cenazelerini kendilerinin çıkarttığını anlatıyorlardı. İki çocuğunu birden kaybeden birinden söz ediliyordu. Bakın, saatlerce ortada görünmediğini söylüyorlar devletin orada. Bu insanlar anlatıyorlar bunu. Saatlerce ortada görünmeyen devletin, şıp diye sorumluları ortaya çıkartıp açıkladığı konusunda tabii ki, elbette kuşku yaşıyorlar, biz de kuşkulanıyoruz. Medya manipülasyonuyla istediğini, her şeyi yaptırmak ve istediği zaman bizi istediği komşumuza düşman etmekte ustalaşmış bir yapının açıklamalarından kuşku duymaya söyler misiniz hakkımız var mı, yok mu? Hakkımız var.
73 MOBESE kamerasının bir gün önce devre dışı kalmasından, lütfen, bırakın da kuşku duyalım, duymamız gerekiyor. Tonlarca patlayıcı maddenin kullanıldığı çok açık -gittiğinizde görüyorsunuz, koca bir çukur var orada- ve organize olduğu her hâlinden belli bu olayı iki dakikada çözmüşler, öyle mi? Görüntü yok, bir şey yok Sayın Bakan, nasıl çözdünüz, gerçekten merak ediyorum? Önceden alınan duyumlara neden duyarsız kaldınız? Orada halk şunu söylüyor: “Önceden böyle bir saldırının olacağı halk arasında konuşuluyordu. Bazı insanlar buradan o yüzden uzaklaştılar.” Bunları, bu iddiaları biz ciddiye almak durumundayız, dinlemek durumundayız.
Devlet “çözdüm” diyorsa, Sayın Bakan devletsiniz, “çözdüm” diyorsanız pekâlâ, biz tabii ki “çözmüştür” demek durumundayız, inanmak durumundayız.

Peki, bakın, rekorlar kitabına girmeye aday bir hafiyelik hikâyesi yaşandı orada, bir istihbarat mucizesi yaşandı. Cevval istihbarat örgütümüz bomba yüklü araçların girmesini nasıl önleyemedi, gerçekten ben bunu çok merak ediyorum? Hani, şu her yerde boy gösteren fiyakalı Müsteşarınız var ya, o Müsteşar neden kendi işini yapmıyor? Bunu sormaya hakkımız yok mu bizim? Herkes biliyormuş bomba yüklü birtakım araçların sağda solda dolaştığını ve bomba imalathanelerinin sınırlarda güvenliği tehdit ettiğini herkes biliyormuş. Devlet nasıl bilmez ve istihbarat teşkilatı nasıl bilmez? Olay yerine ilk giden milletvekillerimiz olay mahalline neden sokulmadılar? Bakın, acaba istihbarat örgütü bunu yapmak istemiyor mu yani olanları önceden önlemek, önleyici istihbarat yapmak, görmek istemiyor mu diye sormaya hakkımız var.
Bakın, gerçekler kuşkuya yer bırakmayacak biçimde araştırılmalı ve bizi, hepimizi, Türk halkını, Türk milletini tatmin edecek, ikna edecek şekilde ortaya konulmalıdır. Reyhanlı acı yaşadı, çok büyük bir acı yaşadı. Yetmedi, bakın bu da yetmedi, onların yaşadığı acı hiç kimse tarafından duyulmadı, duyurulmadı çünkü. Bir medya sansürüyle -nedenini anlatmaya çalışıyorsunuz ama hiç ikna edici değil- tarihimizin en büyük terör saldırısından sonra insanımız acılarının başka insanlar tarafından paylaşılmasına izin verilmediğini gördü. Oysa acılar… Siz diyorsunuz ki: “Psikolojik sorunlar yaratabilir, acı yaratabilir.” Hayır, acılar, ancak paylaşılarak azalır, onların acılarını paylaşmamıza izin vermediniz ve biz Türk halkı olarak olanları sadece yabancı kaynaklardan izlemek zorunda kaldık ki, bence bu sözün bittiği yerdir. Yabancı kaynakları ben araştırmak ve onlardan bilgi almak durumunda kaldım.
Reyhanlı’ya ateş düştü, Reyhanlı’ya bomba düştü ama nedense medyanın gündemine bomba gibi düşmedi; 51 can bomba gibi düşmedi, düşürülmedi. Bakın, Türkiye sınırları içinde bulunan Reyhanlı’da resmî rakamlarla 51 kişi ölsün, resmî olmayan rakamlarla çok daha fazla insanın öldüğü söylensin ve ulusal yas ilan edilmesini biz beklerken, düğün dernek insanlar halay çeksin, eğlence programları gece yarılarına kadar sürsün. Bu olur şey mi? Bu insanlık mı? Bu mudur yani, bu mudur? (CHP sıralarından alkışlar)
Sadece çözüm sürecini tefrika hâlinde izlemek… Hani belli ekipler var ya, infaz timleri, bütün televizyon kanallarında dolaşıyorlar, süreci anlatıyorlar falan, Bremen Mızıkacıları gibi. Biz onları dinlemek zorunda mıydık? Bu mudur insanlık sizce?
İnsanların naaşları üç gün bulunamamış Reyhanlı’da çünkü bakın, devletin asıl umurunda olanlar ölenler değil, orada neydi biliyor musunuz? Suriye’yle savaşa nasıl malzeme yaratacağı, yani bu sürecin, bu yaşananların nasıl malzeme olacağıydı.
Ya, Başbakanınız -çok üzgünüm bunu söylemekten, yani hoşuma gittiği için söylemiyorum ama- savaşla bozmuş, farkında değil misiniz? Yani “Bir fırsat olsa da birileriyle savaşsam.” diyor. Ama savaş açmadıysa bugüne kadar ya general bulamıyor, hakikaten general kalmadığı için general bulamıyor ya da -az önce söyledim gene üzülerek- “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı acaba birilerinden izin mi almak istiyor, izin alamadığı için mi savaşmıyor, savaş kararı vermiyor?” diyorum.
Bakın, yeni saldırılar olabileceğini söylüyor şu meşhur Dışişleri Bakanınız, âdeta diyor ki bize, Türk halkına: “Yaşamının tadını çıkartın. Yarın bir gün başınıza sizin de hâller gelebilir, her yerde patlamalar olacak.” Ya, bir dışişleri bakanı bir ülkeyi korku filmi platosuna çevirebilir mi? Şunu söylemesi gerekmez mi: “O ölenler bizim canımızdı, önleyeceğiz, asla bir daha izin vermeyeceğiz.” Bu şekilde olmaz, ağlamak filan değil onun görevi. Bugünlere biz nasıl geldik, bunların tartışılması ve bir daha olmayacağı sözünü bize vermesi, o morali vermesi gerekmiyor mu? Oysa, hayır, bir hata olduğunda çocuk gibi diyor ki: “Bizden öncekiler yapmıştır, sabahçılar yapmıştır, öğlenciler yapmıştır.” Komşunun camına taş at, kaç. Ya, böyle bir devlet yönetimi olabilir mi? Komşunun camına taş atarsanız elbette bunun sonuçlarını yaşarsınız hep birlikte.
Bir de öfke nöbetleriyle bize lütfen şunu söylemeyin: “Suriye’de bebekler ölüyor. Rabb’im bana öte dünyada diyecek ki: ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sen o zaman ne yaptın?’”
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bebekler ölmüyor mu Suriye’de?
VAHAP SEÇER (Mersin) – Irak’ta da ölüyor.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Bunları söylemeyin, bunlar çok kışkırtıcı sözler, bunların söylenmemesi gerekiyor. Ben, bir kere, Rabb’in öte dünyada “Ey Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı” diye kimseye sesleneceğini düşünmüyorum, yok öyle şey, öyle şey yok. (CHP sıralarından alkışlar) Doğru, bebekler ölmesin, bebekler ölmesinler; hiçbir yerde, Suriye’de de Irak’ta da, hiçbir yerde ölmesinler. Ve, hatırlıyor musunuz, Irak’ta da bebekler öldü. 1,5 milyon insan öldü -duyuyor musunuz- Irak’ta ve o zaman ne deniyordu? Başarılar dileniyordu insanlara. Yani, o insanlar, o bebekler…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkan.
Yani, masum insanların ölümlerini kendi çıkarlarınıza uygun yorumlamaktan ne zaman vazgeçeceksiniz? Ben iktidara sesleniyorum, ne zaman vazgeçecek? Hiç düşünmediniz mi, komşularımızı, Irak’ı bombalayanlar, Suriye’yi bombalayanlar, belki İran’ı bombalayacak olanlar gün gelir bu ülkeyi de bombalamazlar mı; hiç düşünmediniz mi, düşünmüyor musunuz? Yani, sizin düzeniniz “Benim katilim iyidir, benim teröristim iyidir, onun katili kötüdür, onun teröristi kötüdür.” Böyle bir düzen olabilir mi? Böyle bir düzen olmaz olsun demek istiyorum, olmaz olsun.
Değerli milletvekilleri, olanların tek sorumlusu Hükûmettir. Kamplaşmadan nemalanmıştır. Çok heveslenmişlerdir savaş ilanı için. Bunca nefret söyleminin ardından yaşananlardan sonra rahat uyumadıklarını düşünüyorum ben ve onca masumun kanı bence Hükûmetin eline bulaşmıştır. Ve, inanın “cehennem” diye bir yerin varlığına ben inanıyorum ve tahmin edin kimler gidecek, kimler gidecek oraya.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Suriye rejimiyle ilgili bir laf söyle.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Evet, son olarak, komşularımıza bizi düşman etmeye çalışanlara karşı, savaşa karşı biz vicdani ret hakkımızı kullanacağız.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.
Sayın Bakan, iki dakika süre veriyorum size, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Efendim, Sayın Tarhan’ın ifadelerini dinledim. Sayın Tarhan, herhâlde televizyonları izlemediniz! Çok özür diliyorum ama ben olayın olduğu anda Mardin’de Sayın Sağlık Bakanımızla beraberdim. Derhâl bir özel uçak buldum, akşam gittim ve Reyhanlı’da iki gün üst üste olay yerlerinde inceleme yaptım, cenaze törenlerine katıldım, taziyelere gittim, kaymakamlıkta toplantı yaptım, Hatay’da özel toplantı yaptım. Herhâlde bir yanlışınız var, düzeltmenizi istirham ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yayın yasağı vardı, onun için görmedik. Yayın yasağını kaldır da halk duysun, öğrensin Sayın Bakan, yayın yasağı var.
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Efendim, “Gitmediniz.” dediniz, lütfen düzeltiniz.
İkincisi, bu Mobese kameraları… Tabii, orada Mobese sistemi tümüyle, diğer kentlerde olduğu gibi bir kent güvenlik sistemi şeklinde kurulmamıştır ama devre dışı değildi, onu söylemek istiyorum ve olay yerine…
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Tamam, peki Sayın Başkanım.
Ama oradaydım Sayın Tarhan. Herhâlde bir yanlışınız var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yayın yasağı olduğu için halk öğrenemiyor, bilgilenemiyor.
BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Onun için lütfen, demokratik hukuk devletinde yayın yasağının kaldırılması lazım Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Otoriter olan rejimlerde yayın yasağı olur.
BAŞKAN – Ara vereceğim bakın ama.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Takdir sizin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi sırayla bitirelim şu işi. Yani çok önemli bir konu görüşüyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çok önemli bir konu ama.
BAŞKAN – Herkes konuşuyor bakın, ilk defa de birer dakika da ekledim. Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu da davet edeyim. Ondan sonra tekrar normal hâlimize döndüğümüzde devamı gelir.

Konserler

NationalTurk

NationalTurk Haber Merkezi, En Son Haberleri Gündemi, Spor Haberlerini, Ekonomi, Seyahat, Magazin, Politika ve Son Dakika Haberlerini en doğru ve objektif şekilde size ulaştırır.NationalTurk | Objektif | Bağımsız | Farklı

Bir Yorum

  1. hadi yaa demokratiklermişşşş. üniversitelerde bunların zamanında chp liler ders çalışmaz zekası kıttır okul birincisidir. yüksek lisansa alınır diğerleri başarısız olduğu için elenir. amma sivilde rezil oldular malum birinciler ne oldu chp nin cevherlerine. herkes hakettiği yerde şimdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu