İstanbul Sözleşmesi’nin dün gece yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile feshedilmesine yönelik tepkiler büyüyor. Kadın hakları savunucuları bundan sonraki süreçte şiddetin daha da artacağını öngörürken, hukukçular uluslararası sözleşmelerin sadece Cumhurbaşkanı kararı ile feshedilemeyeceğine dikkat çekiyor. Öte yandan İstanbul Sözleşmesi’nin ardından, sözleşmeyi referans alarak çıkartılan 6284 sayılı kanunun akıbeti de belirsiz.
Cumhurbaşkanı sözleşmeyi feshedebilir mi?
Hukukçulara göre Cumhurbaşkanı’nın, bir uluslararası sözleşmeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) götürmeden feshetmesi usül açısından yanlış. Bu bağlamda “Cumhurbaşkanı’nın bir karar ile bu sözleşmeyi feshetmesi mümkün mü?” sorusunu yönelttiğimiz Anayasa Profesörü Serap Yazıcı, “Hayır” yanıtını veriyor. DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Yazıcı, bunun gerekçesini ‘yetkide ve usülde paralellik’ ilkesine bağlayarak, şöyle açıklıyor:
“Anayasamız uluslararası sözleşmelerin ne şekilde yürürlüğe gireceğini, bunların hukuk düzeni içindeki statülerinin ne olduğunu 90’ncı maddede düzenliyor. Buna göre bütün uluslararası sözleşmeler, TBMM’nin kabul edeceği bir uygun bulma kanununa dayanmak suretiyle, yürütme organı tarafından yerine getirilir. Yani, önce TBMM’ye ‘yürütme organına şu konuda Türkiye adına uluslararası anlaşma yapman uygundur’ diye, bir uygun bulma kanunu çıkaracak. O kanun usülüne uygun olarak çıkacak ve yürürlüğe girecek. O yürürlüğe girdikten sonra sözü geçen kanunun verdiği açık yetkiye dayanarak Cumhurbaşkanı da sözleşmeyi Türkiye adına onaylamış olacak.”
“Kadınlar iptal davası açabilir”
Türkiye’nin bir uluslararası sözleşmeden çıkarken de benzer bir yol izlemesi gerektiğini savunan Yazıcı, “Uluslararası anlaşmalardan vazgeçmenin bir kuralı var. O da kamu hukukunun ‘yetkide ve usülde paralellik’ ilkesi. Bu ne anlama geliyor? Bir işlemi yapmaya yetkili olan organ, o işlemi geri almaya da yetkilidir. Bir işlemi yaparken hangi usül kuralına uyuyorsanız, aynı usül kuralına uyarak onu geri alabilirsiniz” diyor.
Yazıcı’ya göre önce TBMM’nin İstanbul Sözleşmesi’nin feshini uygun bulacağına dair bir kanun çıkarması ardından da söz konusu kanunun yürürlüğe girmesi gerekiyor ki yürütme organı bir uluslararası anlaşmayı feshedebilsin. Yazıcı bu noktada, tüm kadınların bireysel olarak yürütmenin durdurulması için iptal davası açabileceğine de dikkat çekiyor ve şöyle diyor: “Bu o kadar hukuka aykırı ki bir işlem ki, bu işlem hiç doğmamış sayılır. Hukukta böyle bir prensip var. Burada tüm kadınların menfaat payı var. Ben tüm kadınları, bu uygulamanın durdurulması için iptal davası açmaya davet ediyorum”.
Sözleşme neden tartışılıyor?
2011’de imzaya açılan ve 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin amacı kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, şiddetten mağdur olan kişilerin korunması, suçluların cezalandırılması ve kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik politikaların hayata geçmesi. Bu çerçevede sözleşme, taraf devletin özellikle şiddete uğrayan kadınların korunması için bütünlüklü bir dizi önlem almasını şart koşuyor.
Türkiye’de bu sözleşmeye karşı çıkanlar ise çoğunlukla sözleşmedeki “toplumsal cinsiyet” ve “cinsel yönelim” gibi ifadelerin kabul edilemez olarak görüyor ve sözleşmenin bir bütün olarak Türk aile yapısına zarar verdiğini iddia ediyor. Kadın örgütleri ise, Türkiye’de erkek şiddeti vakaları ile kadın cinayetlerinin önüne geçilebilmesi için sözleşmenin hayati önemde olduğuna dikkat çekiyor. Bu sebeple, Türkiye’yi sözleşme maddelerini uygulamaya ve imzacı olarak üzerine düşen görevleri yapmaya davet ediyor.
Sözleşme yürürlükte mi?
Kararın hukuki olmadığına yönelik görüşlere paralel olarak kadın örgütleri ile hukukçulardan sözleşmenin feshinin “yok hükmünde” olduğuna dair açıklamalar geldi. Pek çok kadın örgütü “kararı tanımadıklarını” beyan etti.
İstanbul Barosu’nun Kadın Hakları Merkezi de bugün yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı’nın uluslararası sözleşmeleri fesih etme yetkisi olmadığı için kararın “yok hükmünde” olduğunu ve sözleşmenin halen yürürlükte olduğunu ifade etti.
Ancak İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Şükran Erdoğdu, her ne kadar karara itiraz edilse de sözleşmenin Cumhurbaşkanı tarafından iptal edilmesinin uygulamada olumsuz yansımaları olacağına vurgu yapıyor. DW Türkçe’ye konuşan Erdoğdu, “Şu anda 6284 sayılı kanun uygulanacak. Halen yürürlükte. Ancak İstanbul Sözleşmesi açısından şöyle bir şey var: Birçok davada, özellikle kadın cinayeti davalarında sözleşmeyi biz hukukçular olarak kullanıyoruz. Nasıl kullanıyoruz? Sözleşmede bir çok madde var. Örneğin Sivil Toplum Kuruluşları olarak müdahil olabiliyoruz. Suçtan zarar gördüğümüzü beyan ediyoruz. Her ne kadar bunlar kabul etmese de en azından bunları beyan etme hakkına ve şansına sahibiz. Ama sözleşme kaldırıldığında bunları yapamıyor olacağız. Dahası 6284’e de bundan sonra olacağını şu anda bilmiyoruz. Hepimiz inanın çok büyük bir dehşetle bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
Erdoğdu’nun sözünü ettiği 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, Türkiye’de kadına karşı yönelik şiddetin önlenmesine dair kanun ve şiddet gören kadınlara, fiziki koruma sağlamaktan, psikolojik mesleki ve hukuki desteğe, kreş imkanından, ikamet ve kimlik bilgilerinin değiştirilmesine kadar pek çok imkan tanıyor. Erdoğdu, bu yasanın İstanbul Sözleşmesi’ne paralel olarak çıkarıldığına dikkat çekerek, şu anda şiddet gören ve koruma altında olan kadınların inanılmaz bir panik halinde olduğunu ve kazanılmış haklarının elinden alınıp alınmayacağını merak ettiklerini ifade ediyor.
“Şiddet daha da artacak”
Kadın örgütleri, İstanbul sözleşmesinin askıya alınması ile birlikte 6284 sayılı yasa metninin de tehlikeye düştüğüne dikkat çekiyor. DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, “6284’ün bağlı olduğu sözleşme dün gece resmi gazetede yayınlanan karar ile kaldırıldığı için 6284 sayılı yasaya da ne olacağını bilmiyoruz. Hatta, bundan sonra kadınlar için medeni haklar ne olacak, onu bile öngöremiyoruz” diye konuştu. Güllü, hukuki açıdan, kadının beyanının esas alınmasının da tehlikeye düştüğüne vurgu yaparken kadınlar için bundan sonrası sürecin nasıl olacağını şu sözlerle özetledi:
“Diyelim ki bir kadın şiddete uğradı ve kolluğa gidecek. Zaten bundan öncesinde de aksak işliyordu süreç. Ama bu kez diyecekler ki ‘Cumhurbaşkanı bile İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdı. Niye alelacele çalışalım ki?’ Ya da bunu dinleyen kadınlar artık şiddet gördükleri ortamdan kaçmaktan tereddüt edecek. En büyük tehlike bu. Biz şiddetin daha da artacağını öngörüyoruz. Oysa ki İstanbul Sözleşmesi kurumlara görev veriyordu ve uygulanma noktasında eksiklikler varken bile, bizim zorumuzla ya da sosyal medya adaletinin de çabası ve gayretiyle, bir adım ileriye doğru gidebiliyorduk. Şimdi bütün bu mekanizmaları kapatan bir eylem oldu bu karar.”
“Kadınlar bir çöp poşeti gibi yolun ortasına kondu”
Alınan kararla sadece kadınların değil, tüm bireylerin yaşam hakkını savunma mekanizmalarının tehlikeye atıldığına vurgu yapan Güllü şöyle devam etti: “Yaşam hakkını savunmaktan, şiddetsiz ortamdan sığınağa gidebilmeye kadar her şeyleri elinden alındı kadınların. Kadınlar bir çöp poşeti gibi yolun ortasına kondu. Her gelen tekmeyi atabilir. Bu tekme kurşun da olabilir. Bu ülkede bunu yaptıkları için hiç affetmeyeceğim, unutmayacağım. Kadınlar olarak da unutmayacağız.”