Haftanın YorumuManşet

Güncel yaşam ve toplum eleştirileri

Kadınlar Günü Kutlu Olsun

ozkan eroglu altsayfa

NationalTurk yorumcusu eleştirmen Özkan Eroğlu ‘nun, güncel konularda gözlemlerine dayalı olarak yaptığı eleştirilerini paylaşıyoruz;

Az önce Ataol Behramoğlu’nun “Tek Adam” başlıklı yazısını (Cumhuriyet, 24 Eylül 2011) okudum. Mustafa Kemal’in tek adamlılığına karşı tek adamlılığa soyunduğunu dile getiriyor ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan söz ediyor. Mustafa Kemal’in ülkeyi ileriye, Erdoğan’ın ise geriye götürdüğünden hareketle, hangisi diye soruyor yazısının sonunda. Başbakan ve şürekasının ülkeyi geriye götürmekten ziyade, tek hedefleri kapital hedefler doğrultusunda ülkeyi pazarlamak. Ticari bakıyorlar yani meseleye. Yoksa tek adamlık madamlık değil onlarınki. 2002’den bugüne şürekasına diyet borcunu ödeyebilmek için sürekli ülkeyi bir pazarlama zeminine çekme çabasında RTE ve yandaşları…

***

Tarihte Musevilerle aramız hep iyi oldu. Filistin üzerinden onlarla, hatta savaş düşüncesi bağlamında karşı karşıya gelmeyi onaylamıyorum. Bu üçüncü bir dünya savaşına sürükler insanlığı. Tabi bu arada Hitler zulmü görmüş Musevilerin Filistinliler’e yaptıklarını da, geçmişten ders çıkarmamaları şeklinde yorumluyorum. İnsanlık bence barbarlığı bırakmalı, insanca yaşama yönelmelidir.

***

Rasim Ozan Kütahyalı’nın, AKP dönemi için dizayn edilenlerden biri olduğu çok açık. Yeni öğrendim, meğer eşi de Nagehan Alçı imiş. O da dizayn bir tip bence. Neyse dizayn edilmeseler ne olacak? Sonuçta boş tipler bunlar. Kütahyalı daha karşısındakini dinlemeyi bilmiyor. Bir kişi iyi konuşsa da, karşısındakini dinlemeyi bilmiyorsa, bana göre boş bir insandır. Fakat işin acı tarafı bizim gibi az gelişmiş toplumlar, bu tipte insanları bir şey zannediyor. Aslında alan razı, veren razı bize ne, diyesim geliyor, fakat bir aydınlığı seven olarak, bu konuda da tarihe bir not düşme sorumluluğum olduğundan, yazmadan edemiyorum.

***

Radikal Gazetesinde 27 Eylül 2011 günkü “Şehri değil bienali gezmeye gelin” başlıklı yazıya şunları söyleyeceğim: İstanbul bienallerinin hiç bir şansı yok, çünkü küratörler ne yaparsa yapsın, İstanbul’un kendisi bienal. O nedenle, hele bir de çok mekânlılık yanlısı olmayan küratörler, bu bienalde şansı İstanbul şehrinin eline kendiliklerinden vermiş durumda. Dünyanın bilmem neresinden geleceksiniz, esas olan İstanbul şehrini gezmeyecek misiniz? Böyle bir şey olabilir mi? Yazıda, İstanbul Bienali’nin Venedik Bienali’nin önüne geçtiği yönünde MoMA’nın direktörü Glenn Lowry’nin bir görüşü var. Bunu ben şöyle düzelteyim: İstanbul şehri, Venedik şehrinin önüne çoktan geçti; işte bu tam bir gerçek…

***

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024
beklan algan
Beklan Algan

30 Eylül 2011 günkü Cumhuriyet’te “Bir Sanat Düşünürü Beklan Algan” başlıklı bir yazı yazmış Ahmet Cemal. Buradaki “sanat düşünürü” tanımlamasının dışımızda biri tarafından dilimizde kullanılması beni oldukça heyecanlandırdı. Cemal yazısını çarpıcı bir eleştiriyle bitiriyor: “Sanat eğitimi veren kurumlarımızda bile sanat kavramı düşünsel düzeyde yeterince tartışılmadan sanatın ‘nasıl yapılacağı’nın öğretilmeye çalışıldığı ülkemizde, Beklan Algan gibi bir sanat düşünürünü anlayabilecek kuşakları ne ölçüde yetiştirebileceğimiz, gerçekten ‘tartışmalı’dır. Cemal yazısını böyle bitirince, söz konusu mesele üzerine bir şeyler düşünüp yazmak kaçınılmaz oluyor.

***

Gerçekten sanat düşünürü olmak, ilgilendiğiniz temel alan dışında, o temel alanı ilgilendiren birçok alanda düşünce üretmenizi, okumalar yapmanızı, zihninizde tartışmalar açmanızı gerekli kılar. Gerçekten bir sanat düşünürü, özellikle kavramları çok önemser, kavramlar üzerinden tartışmalar içine girer. Mesela bir iki gün önce aklıma bu yönde bir çalışma başlığı geldi: “Volüme tabi kavramlar”.

***

“Volüme tabi kavramlar” deyince, ilk elden iki kavram üzerinde düşünce üretilebilir dedim hemen arkasından. Bunlardan biri “deformasyon”, diğeri “soyutlama”. Her iki kavram da bir ses aletinin volüm sistemine benzer minimum, maksimum arasında derecelere sahip. Belki buna ton da diyebiliriz. Kısaca çeşitli deformasyon ve soyutlama tonları vardır ve bunlar sanat ve filozofi hayatından çıkış buluyor görünseler de, yaşam-la ilgili ne varsa, bunlara da pek ala bağıntılanabilirler.

***

Belki de benzer yönlerde bazı şeylerle ilgilenen bizler, bir Zeitgeist (Zamanın Ruhu) meselesine ilişiyoruz. Meselelere ilişmek iyidir. Çünkü ilişmek, ilgilenmeyi getirecektir, ilgilenme de araştırmayı ve işte o zaman peşinden de tartışmalar başlayabilecektir. Araştırmadan tartışma yapılmayacağına göre. Burada Beklan Algan’ın şu sözü önemli oluyor o zaman: “Bir tartışalım lafıdır gidiyor. Oysa tartışma, tartışma adına yapılmaz; ele alınan bir konu üzerinde önce çalışılır ve ancak ondan sonra bu çalışmaların sonuçları tartışılır.”

***

Celal Şengör, Cumhuriyet Bilim Teknik’te (30 Eylül 2011, Sayı: 1280) gene döktürmüş ve her zamanki gibi düşüncelerine katılmamam elde değil. Öğreten ve araştırmaya dayanan bir eğitim sistemimizin olmamasına gelip dayanan yazısında şu vurguları net eleştirileri içeriyor ve tartışma açmak için de yeterli: “ Bakalım ve milletçe utanalım. Bu milletin Milli Eğitim Bakanı (Ömer Dinçer), küçücük çocuklarımızı anlamadıkları bir dilde metin ezberleten kurslara yollamaya kalkan, üniversiteden yüz kızartıcı bir suçtan kovulmuş bir zattır. Bu milletin ne bir doğa tarihi müzesi, ne adam gibi okulları, ne de adam gibi üniversiteleri vardır. Bu millet, din şakşakçısı bugünkü liboşlar gibi sözde entelektüelleri ve kendisini yönetenlerce son altmış küsur yıldır cehalete programlan-mıştır.

Özkan Eroğlu

8 Mart Kadınlar Günü Turları

Bir Yorum

  1. süper gidiyor hocam, bomba gibi, okurlarınız bence git gide artıyordur. özellikle Kütahyalı konusundaki eleştirilerinize aynen katılıyorum. filozofik adam olmak ve düşünce üretmek konusunda benzer düşüncelere sahibim sizinle. saygılarımla…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu