KültürSanat

Zihinsel Temsiller

Maldivler Kutlu Olsun

ozkan eroglu altsayfaİzmir Resim-Heykel Müzesinde 10-28 Eylül 2012 tarihleri arasında açık kalan Heykeltıraş Ekin Erman’ın “Bütünlüksüz” başlıklı sergisi ile ilgili Sanat Eleştirmeni Özkan Eroğlu’nun kaleme aldığı yazı aşağıdadır:

Zihinsel Temsiller

Sanatın hem tarihinde, hem de felsefesinde temsili sanat algısından, teknik sanat algısına doğru giderken, arada -(1910-1960)- teori olan ya da olmayan sanat hareketlerine baktığımızda, bunların sanatta yüzyıllar süren temsil özelliğini edinerek, 1970’lerde başlayan teknik sanat olgusunun da teknik yanını alarak farklı bir sentez sürece iliştiğini görüyoruz. Bu sentez süreç, “Zihinsel Temsiller” süreci olarak kabul edilebilir ve Ekin Erman’ın “Bütünlüksüz” başlıklı sergisi de hem biçim, hem içerik bağlamında söz konusu sürecin bugünlere yansıyan bir uzantısı olarak algılanabilir.

buluma isimli almaDünya sanatının 1910-60 arasında kabul görmüş ne kadar önemli çıkışı olmuşsa bütün bunların, bir arada kavramsal boyut olan “Zihinsel Temsil” meselesine iliştiğini söylemekle, karşı sanat mantığını içinde barındıran Dada hareketinden tutunda, Kandinsky’nin soyutlamada ruhsallığı değerlendirmesine kadar, hatta sonrasında Duchamp gerçekliğinin büyüyerek ve cesaret gösterdiği, bilhassa mekânı da kapsayan yerleştirmeleriyle sanata dahil ettiği nokta, yani yetkinleşen zihinsel temsil olgusu; Dada sergilemelerindekine benzer, oldukça kalabalık imajlı Ekin Erman sergisinde de kullanılmaktaydı.

Yukarıda dile getirdiğim zihinsel temsil olgusunun, kanımca temel iki kavramla ilgisi var: Bunlardan biri “ruhsallık” ki, buna bağlı olarak kendini belli etmiş, gene kavram olarak iki alt katman ki; onlar da öncelikle “derin hislenme” ve sonrasındaki “emprovizasyon’dur (içten gelirlik)”. Diğer kavramsa anti-art (karşı sanat) mantığının ileri sürdüğü “nihilizm (hiççilik)” şeklinde kendini belli etmektedir.

Öncelikle belirtmekte yarar olacak ki, sergide yer alan tüm çalışmalarda ruhsallık boyutunun derin hislenme özelliğine ilişen yanı, oldukça yoğun şekilde kendini belli etmekte. Kandinsky’nin “Stimmung” tanımında karşılığını bulan ve kuramsal yaklaşımlarında değerlendirdiği bu sözcük, öncelikle sanatın yaratıcı boyutuna ilişmekteydi. Ekin Erman da böylesine kapsamlı sergisinde, derin hislenme özelliğini homojen anlamda bir değerlendirme altına almış görünüyor. Örneğin sergi mekânında, girişin tam karşı tarafında yer alan doğadan edinilmiş ve sanatçı tarafından bazı eleman dahil etme süreçlerine tabi kılınmış çalışmalara odaklandığınızda, içeriğin ötesinde birer biçim dili olarak emprovize olmanın yanı sıra ruhsallığı hedef almış olduğunu görüyoruz. Burada sadece sanatçının emprovizasyona dayalı boyutunu değil, doğasal yapının da tümden doğal şartlar eşliğinde gelişen içten gelirliğini hissedebiliyoruz. Bu çalışmalardan birinde “buluşma” tanımında ısrarcı olduğu gözlenmekte: Buluşma, bir nokta etrafında birden fazla öznenin buluşması anlamına geliyor. Fakat burada, söz konusu “buluşma” tanımını doğasal olanla, sanatsal olanın bir buluşması olarak değerlendirebiliyoruz. Tam bu noktada doğasal olanla öznel olan sanatçının yan yanalığı gibi ilginç, aslında o denli de fizik ötesi gibi duran bir konunun da gayet rahat-emprovize bir şekilde gösterge kılındığına dikkat çekebiliriz.

kavuturmak isimli almaGösterge, dolayısıyla işaret konusu da derin hislenme olgusunun çok önemli saç ayaklarından biridir ve Ekin Erman’ın aslında sergisinde, sergilemeye göre yaratılan önem noktalarının (wichtiger punkt) nasıl bütünlüklü genesis’ler içerdiğini ifade etmeye yardım etmektedir. Serginin bu tarafında ismi “Dinlemek” olan bir çalışmada da doğada varlığını herkesin hissedemeyeceği bir ağaç gövdeyi, kordonlarıyla birlikte plastik kulaklıkların sardığını görmekteyiz. Bu, doğal olarak bir düzenleme olmakla birlikte, ahşap gövdenin, derin hisler harekete geçirilerek “öteki ben” bağlamında nesneden özneye çekilmek istendiği, ya da o ahşap gövdeyi kendinden biri gibi gören sanatçının ona hissettiklerini inşa etmesi durumuyla karşılaşmamız anlamına gelmektedir. Genelde doğadan duyarlı ve derin hisli gözlerle elde edilmiş, çoğu insanın yanından geçerken fark etmediği ahşap kütleleri, serginin bu bölümünde değerlendiren Ekin Erman, burada “kavuşturmak”, “kavuşturma” gibi ilk anda sanki birbirinin aynısıymış gibi algılanabilecek, fakat ufak nüanslarla birbirinden ayrılan tanımlamaları da çalışmaları üzerinden değerlendirdiğini fark etmekteyiz.

Aslında göstergeleri sözcüklere dek de çekmek isteyen sanatçı, bu tavrıyla sergisinin salt iki boyut ya da üç boyutu sorgulamadığını, mutlak surette plastik yapıya yüklenen kavramsal içsellikleri de değerlendirdiğini vurgulamış oluyor.

sergiden genel goruntuSerginin bu ucunda dile getirdiğimiz çalışmalarından birinde, “buluşma” tanımını çoğullaştırarak, sanki ortaya çıkan bu tanımın, tıpkı modern ve çağdaş sanat süreçlerde olduğu gibi, nasıl bilinçli şekilde çoğullaştırıldığına gönderme yapmakta, sergisinin orta kısmında da gene doğal taş malzemeleri başka malzemelerle yan yana getirerek, derin hislenme ve ruhsallığını, dolayısıyla bu yönlerdeki duyarlığını dile getirdiği çalışmalarını da “buluşmalar” tanımı altında ele almaktadır. Zaten oldukça kalabalık olan bu bölümün dışında izleyiciyi giriş bölümünde karşılayan ve girişin orta yerinde toplanan üç boyutlu taş ve seramik çalışmalar, yanısıra bütün yapıtlarını adeta çembere alan resim ve fotoğrafları da dikkat çekmekteydi. Ekin Erman’la ilgili bu yazıyı kaleme alırken, serginin bütününün bir konsept olarak sunulduğunu düşündüğümden, meseleyi bu genel konsept dahilinde değerlendirmeyi bizzat istedim.

Doğal malzemelerle olan ilişkisi noktasında, Ekin Erman’ın bu malzemelere gayet emprovize bir duyarlıkla müdahalelerde bulunması, kendinden-tıpkı ilkel ressamın mağara duvarlarına resimlemesi gibi- izler bırakması şeklinde yorumlayabileceğimiz yapıt algısında ve yapılarında, kanımca “kendine ait kılmak” güdüsünü içinde barındırmakla yaratıcı bir nihilist tavrı da ortaya koyduğunu düşünüyorum. Ben sergiyi izlerken, sanatçının en az Arte Povera’cılar kadar doğaya iliştiğini ve doğadan kendine yarar sağladığı kanısına da ulaştım. Povera’cılar için eleştirmenleri Germano Celant, “onların her biri büyücü” dememiş miydi? Kanımca Ekin Erman da tüm sergisi bağlamında bir büyücü, hatta bir ritüel yanlısı gözükmektedir. Yoksa “sanatçı bedeni olgusu”nun sergideki tam varlığına dönük hissettirimini de belli aralıklarla çaldığı ney aracılığıyla izleyiciye iletmesi başka türlü nasıl açıklanabilir ki… Ortaya çıkan müzik tınılarıyla beraber düşünüldüğünde, sanatçının, vurguladığımız ritüel özelliği de sergisinin atmosferinde değerlendirmek istediğine ayrıca dikkat çekilebilir. Ekin Erman, sergisiyle iyice emprovize olana ulaşma adına özgürleşme, diğer taraftan da var olan sanat ortamından kendini çekme konularına da derinden derinden hayli özen göstermekle kanımca Povera’cılarla ortak bir paydaya sahiptir.

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024
heykeltras ekin erman
Ekin Erman

Sanatçının, Dada’nın da önemli bir özelliği olan nihilizm kavramıyla ilişkisi, idealist olması boyutuyla ilgili durmaktadır kanımca. Çünkü nihilizm, idealist bakış açısının bir parçasıdır. Sanatçının hemen her yapıtında idealist eleman sentezleriyle çok açık bir şekilde ilgilenmesi ve mutlak surette kendi ben’ine dair işaretler bırakma ve buradan derin hislenmelere yönelmesi, onun nihilizme olan yakınlığını iyice ortaya koyar.

Ekin Erman, sergisinde yer almamasına karşın video çalışmalara, dolayısıyla teknik temsil veya teknik imaj diyebileceğimiz hareketli imaj meselelerine de kafa yormaktadır. Sanatın bugün geldiği noktada bir heykel sanatçısının bunu fark etmesi, kanımca çok değerli bir nokta. Çünkü temsili sanatla, teknik sanat arasında duran ve serginin tamamını kuşatan zihinsel temsil meselesini de video aracılığıyla aşmak istencini (kunstwollen) gösterir. Sanatçının buradaki farkındalığının, onun yaratıcı sanata ilişen yanında değerli bir nokta olduğuna işaret etmemin nedeni, bir şekilde tarafımca şöyle formüle edilen aynı sonuca, Ekin Erman’ın da kendince bir yoldan vardığı gerçeğini hissetmemle ilgilidir. Sözünü ettiğim sonuç aynen şöyle dile gelebilir: Sanatın epeyce uzun tarihinde “A Noktası: Giotto, B Noktası: Duchamp, C Noktası: ?” şeklinde formüle ettiğim ve 2000’li yılların başından beridir ileri sürdüğüm tezin, C Noktası tarafının tekrar resimden kaynak bulacağını ve bu imaj boyutunsa, kanımca hareketli olduğunu belirtmeliyim. Bu arada sinemanın bir “kare estetiği”ne dayandığını da sıklıkla dile getiririm. Hareket eden resim prensibine dayanan sinemadan da öte bir boyut olan video olgusundan çıkış bulabilecek bir “C Noktası” oluşumuyla karşı karşıya olduğunu söylemek isterim.

Priv.-Doz.Dr.Özkan Eroğlu
Habilitation in Philosophie der Kunst

Konserler

Özkan EROĞLU

Özkan Eroğlu yazılarını Türkiye ve Dünyanın en objektif gazetesi NationalTurk ile takip edin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu