KültürManşetSanat

Sanat ortamı ve eleştiri

Maldivler Kutlu Olsun

ozkan eroglu altsayfa

Sanat eleştirmeni ve tarihçisi Özkan Eroğlu ‘nun bu haftaki “ Sanat ortamı ve eleştiri ” adlı makalesini sizlerle paylaşıyoruz.

Bugün sanatla ilgili her şey ne kadar açık? Bu sorunun cevabını yanıtlamak kolay değil aslında. Bir tarafta sanatın sonu geldi, hatta öldü diyenler, diğer tarafta da bunu reddedenler bulunmakta.

Yapıt üzerinden sonuca gitmek mi, yoksa sanatçısını mı masaya yatırmak gerekiyor? Tarihsellik bağlamında oluşan sanat, günümüze gelene dek açık mıydı? Eğer bir bulanıklılık ve buna bağlı bir kapalılık söz konusuysa, bu durum nasıl açıklanacak? Açıklama sorumluluğunu kim üstlenmeli ve bu nasıl yapılmalı? Bu açıklama, bir manifesto biçiminde mi, yoksa çözümleyici karşılaştırmalar şeklinde mi ele alınmalı? İki sanatsal oluşum arasında karşılaştırma yapmak, nasıl bir ortam ya da ortamlara davetiye çıkarır? Bu sorular çoğaltılabilir.

Fakat günümüzde sanat adına yapılanların oldukça kalabalıklaştırılıp, izleyicinin kafasının bulanıklaştırıldığı da bir gerçek. Üstelik sanata simülasyon kavramıyla yanıt arayan bir Baudrillard gerçeği de karşımızda durmaktayken.

Bugün dünyada sanatı ve sanatçıyı ‘gerçek anlamda’ yönlendirenler sanat düşünürü özellikli eleştirmenlerdir. Sanat ve onun en yüksek temsilini üstlenen yapıtın eleştirilmemesi halinde işin, gerçek boyutundan (hem biçim, hem de içerik boyuttan söz ediyorum) uzaklaşıp, tuhaf, adeta hormonlu bir yiyeceğe benzemesi muhtemel. Ayrıca kendini kaptırarak sonuca gitmeye gayret eden sanatçının yapıtıyla olan bağının da bir şekilde dışarıdan insanlarla iletişime geçmesi haline de katkı kaçınılmaz. Bu katkıyı da eleştirmen verebilir ancak. Yaratıcı sanatçı estetik anlamda kaba formları benimser ve bunların iç’ini anlamlandıran bir tepkici yapıdan yana olur çoğunlukla. O, bu söz konusu tepkici yapısının düşünsel nedenlerini bir kuramcı gibi olmasa da, emerek bünyesine çekmesini bilir.

Diğer tarafta duran izleyeninse, birçok değişik ve çeşitlilik gösteren hallerine rastlarız. Bu iki kutbu (sanatçı ve izleyici) kim yan yana getirip, ortak bir payda da buluşturacaktır? Peşi sıra son zamanlarda bunu küratörler mi üstlendi? diye bir soru geliyor akla. Küratörlük çok yeni bir kurum; sanat mekanizması içinde. Henüz dünyada bile yeni sayılabilecek bu kurumun, politik ilişkilere, kapital alışverişlere vb. açık olduğu düşünülürse, gerçek sanat eleştirmenliğinin yerini alması çok zor. Bu zorluğun en temel nedeniyse, küratörlüğün sanatta bir şıklığı reddetmezken, eleştirmenlik reddeddiğidir.

Küresellik meselesi işi çığırından çıkarmış durumda. Bunu hem olumlu, hem de olumsuz anlamıyla söylüyorum. Sanat da, küreselleşmeden olumsuz yönde nasibini aldı diye düşünüyorum. Çünkü birbirine çok yakın biçimler üretilip, ortaya konulmaya başlandı. Bu durum, ciddi bir karışıklığa neden oluyor; çoğun üretici konumundakiler, sanki bu karışıklıktan ayrı bir keyif alıyor, bu durum işlerine geliyor ve böylece istedikleri gibi kafaları karıştırabiliyorlar. Böylece de çokluk içinde ciddi olan ne varsa çabucak kaybolabilmekte. Mesele, bu yönüyle çok kritik bir şema ortaya koyuyor.

Sanatın sonu varsayımının ciddi olmayan ve simülatif bir yanı olduğu konusunda epeyce ısrarcıyım. Sanat ölebilir mi? Sanatın sonu gelebilir mi? Hemen belirtelim ki bunun için insanlığın sonu gelmelidir önce. Sanatın sonu veya ölümü vb. gibi tanımlamalar, bence sanatın içinin boşaltıldığı konusuna dikkat çekmek üzere kullanılmaktadır. Anlamsallık boyutu sanatta ya yitirilmiş, ya da yitirilmek isteniyor gibi. Çünkü anlamın simgelerle kuracağı ilişki ve sanat yapıtı bedeninin oluşması, çok ciddi us ve eylem süreçlerini istemekte. Sanatta derinliği sağlayan ruhsallığın durumu da bir kayboluş içinde. Kanımca söz konusu kayboluş yaratıcı sanatı çok yaraladı. Ruhsallığın, ancak romantizmle körüklenebileceğini dile getirebiliriz. Romantikliğin yitimi, bir tür anlamsal olanın yitimidir. Us, us altı ve üstünün kaydının tutulması artık çok zorlaşmıştır.

Çağdaş ile modern olma meseleleri de anlaşılabilirliği beklemekte. Görüngüler dünyasında yer alanın ne kadar çağdaş, hatta ne kadar modern olduğu durumu tam bir karmaşaya denk gelmekte. Oysa şu rahatlıkla söylenebilir ki, çağdaş sanatın en ciddi güncel atakları, kendi gerisindekileri apaçık yok sayıyor. Sanatı kavramlara dayamak gelenekçi özü yıktı, yıkımın üstünden epeyce zaman geçmesine rağmen, ısrarla yıkıma destek sürüyor. Öyleyse Duchamp sonrası sürecin ne olduğu, nasıl bir evrime tabi olacağını hiç birimiz henüz bilemeyiz. Bu bilinmezliktir ki, bugün belki de bir netliğin olmamasını sağlıyor; ya da gerçekten söz konusu netlik bir şekilde istenmiyor. Bunları hissederek, bir tür hayalle hareket etmektense, her ne kadarı olacaksa ayakları yere sağlam basan hissedişlerle yürümek daha doğrudur. Duchamp sonrası süreç için alternatiflerin üretildiği konusu üzerine halen söyleyecek şeyimiz var. Belki buradan yapılan hamleleri iyi görüp, okumayı en doğru şekilde yapmak gerekiyor. Sanat, zaten özgürdü ve özgür olması ondan bekleniyordu, fakat yanı sıra özgülleşme gayretlerinin en azından Duchamp sonrası süreçte bir artışa tabi olduğu yönünde de, en ufak bir şüphemiz yok.

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024

Sanat, geldiğimiz bu noktada şunu arzu ediyor kanımca: Bir pırıltısı olan; yaratıcı sanatçı tipini zorunlu kılıyor. Pırıltıdan kastettiğimse şu: Diğer zamandaşlarının yanında ileride olabilen. Kısaca zamanının önünde olanın, zafer kazanacağı bir ortamdayız. Çoğullukta tekillik sorgulanacak bundan böyle. Sanata dair seçimlerin, müzelerin, koleksiyoncuların, dahası sanat yapıtına ilişen herkesin, dar bir çemberle atağa geçmesi gerekmekte. Bu noktada pırıltılı ve zamanının önünde olan sanatçı tipinin, ele aldığı nesnelere ve bu nesnelere yüklediği öznelere, bunların aralarındaki ilişkilere iyi bakmak gerekecek. Estetik kalite yok olmayacak, fakat sayıca az olacak; bunun böyle bilinerek, tutarsızlıkları engellemek için bu basit yöntemi en azından şimdilik kabul etmekten başka bir çare yok. Zorlamaların her türlüsü, yaratıcı sanata sadece zarar verecektir.

warhol ingrid bergman
Warhol, Ingrid Bergman

Warhol, Duchamp sonrası süreçte, Duchamp’ın sorduğu ‘sanat nedir?’ sorusunu ileriye taşımak yerine, onu ne yazık ki şıklaştırmıştı. Zaten o günden bu yana da bu şıklaştırma bir alışkanlık haline dönüştü ve dünyadaki sanat üzerinde de egemenlik kurdu. Ondan böyle herkesin amacı ne yaparsa yapsın şıklaştırma oluyor. Ancak bu şıklaştırmadan kaçabilen sanat anlayışları kendini bir yitimden kurtarabilir. Fakat çoğunluk, bu yitime mahkûm olmuş durumda ve olmaya da devam edecek gibi bir görüntü var. Buradaki şıklaştırmadan kastettiğimse, yapıta karşıdan baktığınızda, sizi ona götüren-çeken mutlak bir perfectionism’in olması; bununla bir önem noktasının yaratılması ve bir yapmacık auranın, belki de bir tür aşırı yanılsamacı atmosferin içinde kendinizi bulmanızdır. Gösteri toplumlarının bu tür etkili bir kandırmacaya uğradığı konusuna da vurgu yapmak durumundayız.

Mesele, sanatın ve yapıtının kime ve ne şekilde hitap edeceğidir. Yani hitap edilecek kitlenin iyi analiz edilme meselesidir öne çıkan. Bu analizi gerçekleştirmenin mutlaklığına günümüzde inanç tam, fakat yöntemde bir takım ciddi eksiklikler söz konusu. Yöntem bir inanç kaybına uğramış durumda. Asıl bu kaybı kazanca (burada bahsettiğim kazanç manevi, ruhsal kazançtır) dönüştürecek yöntemi zenginleştirecek formülleri bulup, çıkarmak gerekmektedir. Bunu da ancak düşünür özelliği taşıyan eleştirmenler yapabilir.

Sanat, çoğunluk görüşe göre Warhol’le birlikte filozofik olarak kendi bilincine vardı denilmektedir. Böyle bir şeye katılmadığım gibi, yukarıdaki açıklamalar da ortaya koymaktadır ki, şıklaştırmanın filozofisi, yaratıcı sanatla ne kadar ilgili ve olanaklıysa, Warhol’le de sanatın, filozofik olarak kendi bilincine varması o kadar ilgili ve olanaklıdır. Sanatı tamamen bir süsleme gibi görüp, onu adeta bir vitrine çevirmek, sanatın mecrasını başka mecralarla ilişkilendirmek demektir ki, işte böyle bir sanatın sonu gelmiştir diyebiliriz.

Dr. Özkan Eroğlu

Konserler

Özkan EROĞLU

Özkan Eroğlu yazılarını Türkiye ve Dünyanın en objektif gazetesi NationalTurk ile takip edin.

2 Yorum

  1. Yazınızda belirttiğiniz üzere bugünkü sanat ortamında bir izleyici olarak tam da hissetiğim bu sözünü ettiğiniz “ruhsallık” “şıklaştırma” ya da dekoratiflik meseleleri. Birbirinin benzeri işler arasında izleyici de kayboluyor ve bir anlamda ruhsuzlaşıyor. Ard arda zorlama kavramlarla benzer ve ruhsuz işler görmenin kendi açımdan da büyük bir can sıkıntısı hâlini aldığını söyleyebilirim. “Dünden bugüne…” “Gelenekten moderne…” gibi başlıklar altında yapılan büyük sergilerde de “çağdaş” kısmına gelince büyük çuvallamalar göze çarpıyor. Pompalanan aynı isimleri görmek ise iç bunaltıcı. Şu anki tabloda eleştirmenin çok ciddi bir önemi var. Dolayısıyla yazılarınızı büyük bir merakla bekliyorum; selamlar

  2. Sayın Eroğlu hoca elinize sağlık yine, ne güzel bir görüngü dünyanız var. keşke şu yazılardan gereken dersleri çıkarsa sanat ortamımız. bu arada bienalle ilgili düşüncelerinizi merak etmekteyim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu