Ucuz yaşam, ucuz oyun
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Ucuz yaşam, ucuz oyun" başlıklı yazısı;

İçinden çıkılmaz bir durumdayız…
Sorun ümitsizliğe kapılmakla ilgili değil. Sorun, ümitsizliği de aşan bir süreç içerisinde sürekli cenazelerde buluşmak.
Bir caminin avlusunda, bir cem evinin bahçesinde, bir kilisenin içinde buluşup kendi iradesi dışındaki sebeplerin yarattığı sonuçlara bağlı olarak devletin veya kurumların güvencesi, koruması altındayken oluşan ihmaller sonucunda ölene karşı acımızı paylaşmak için orada bulunuyoruz.
Çocukları için orada bulunuyoruz; özelleştirme uğruna kontrol mekanizması es geçilmiş rayların altında kalanlar için… Bir kapsüle kurban edilenler için… Okulda olması gerekirken bir sermayedarın iş yerinde makinanın altında kalanlar için… Hayallerinin peşinde koşup iyi bir sporcu olmak isterken takımıyla beraber enkaz altında kalanlar için… Yurt yangınında yangın merdiveni kapısı kilitli olduğundan ölen çocuklar için…
Kadınlar için orada bulunuyoruz; erkeklik histerisi altındaki maço kılıklı adamların hazmedemediği kimliği kontrol altına alıp bir yaşama zorlaması uğruna katledilen kadınlar için… Ekonomik özgürlüğünü kazanıp bir kişilik ortaya koyup yaşam hakkında belirleyicisi olmaya çalışan ve ortaya bir irade koyan kadınlar için… Sistemin asalakları olan eril bedene itaat edilmesi uğruna öldürülen kadınlar için…
Doktorlar için orada bulunuyoruz; ‘çok şükür artık doktor da dövebiliyoruz’ diyebilecek kadar arsızlaşmış alt kültür başlıkların gramer artıklarının sevinmesine neden olabilecek kadar ucuz ölümler. Hastalığın sonucundaki sorunların, ölümlerin çaresi olmaya çalışan fakat sorumluluk altında işlerini yapmalarına karşın öldürülen idealist doktorlar için…
Madenciler için orada bulunuyoruz; Soma’da, Ergene’de, Küre’de, Odaköy’de, Madenköy’de, Amasra’da… Özelleştirme kisvesi altındaki maliyet hesaplarına feda edilecek insanların metalaştırılan yaşamları karşısında güvenlik zaaflarının neden olduğu ölümler için…
Depremde ölenler için orada bulunuyoruz; Türkiye’nin bir deprem kuşağı üzerinde olmasının bilinmesine rağmen, buna uygun binaların yapılması ve bunların bilimsel metotlarla yetkili meslek odaları tarafından kontrol edilmesi gerekmesine rağmen, bir müteahhit kârına ve ilişkilerine kurban edilen insanlar için… Yapı denetim mekanizmasını odalar tarafından yürütülmesi gerekirken ve devletin uzun vadeli faizsiz kredilerle insanların barınma ve can güvenliğini sağlaması gerekirken, imar affına kurban edilen insanlar için…
Ve otel yangınında ölen insanlar için orada bulunuyoruz; geceliği 30 bin lira olup yangın karşısındaki donanımlara yeterince sahip olmayan ve denetim sorunu yaşayan otelde ölen insanlar için.
İnsanlarımızı, değerlerimizi kaybediyoruz.
Tüm bunların karşısında; mikrofonların karşısına geçen yetkili adamların sorumluluktan kaçmak için yaptıkları konuşmalar ve algı yönetimi üzerine kurgulanmış siyasetin çabalarını ibretle izliyoruz.
Ve tüm bu olanlar karşısında, seslerini duyuracak ve tepkilerini gösterecek bir örgütlü alan arayan insanların muhalefetten beklentilerine rağmen, muhalefetin mikrofon devrimciliğinden öteye gidemeyerek çözümsüz kalması umutsuzluğun ana nedenini oluşturuyor.
Hayatlarını masa başı siyasetinde geçirmiş, ucuz siyaset yapmış insanların tüm bu olanlar karşında göstermesi gereken tepkinin, toplumsal muhalefeti örgütleyip anayasal hakları olan eylemleri yapmalarını sağlamakken, 1 Mayıs’ta olduğu gibi alandan kaçarak grup odalarına sığınmaları bu sürecin çözümünün de muhalefet değil halkın kendisinin olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.
1980 döneminde ağır bedeller ödeyen sol-sosyalist muhalefetin halkın beklentilerine yönelik irade ortaya koymak için belirli başlıklar altında iş birliği yaparak bir siyasi alternatif yaratması beklenirken, kendi konfor alanlarında siyaset yapma istekleri halkın gündemiyle onların gündeminin ne kadar farklı olduğunu da ortaya koyuyor.
Acı insanı öfkelendiriyor…
Aslında, Beşiktaş’ın Hasan Arat sonrası Bilbao maçında ortaya koyduğu tepkiyi yazmam gerekirken… Ebru Gürsoy’un karaborsa bilet olayından dolayı savcılığa verdiği ifadesinin karşılığının ne olduğunu yazmam gerekirken… Harcama limitlerinin aslında yeni bir borçlanma ve açığa oynanan paraların manipülasyondan ibaret olduğunu ve sadece 4 büyüklere hizmet ederek haksızlığa neden olduğunu yazmam gerekirken… Avrupa maçlarındaki Galatasaray takımının sorunlarını ve Avrupa maçlarındaki hakemlerle Süper Lig hakemleri arasındaki farkın, Torreira ve Mertens’in tüm çabalarına karşın ne olduğunun açığa çıkmasını yazmam gerekirken… Futbolun politik bir oyun olduğunu, gündemi manipüle etmek için kullanılan bir araç olduğunu, gerçek anlamda bir yapıya kavuşması için sıkı bir denetlemeye tabi olması gerektiğini ve bir üretim mekanizması kurarak buna uygun işletme modeline geçilmesi gerektiğini yazmam gerekirken bunları yazmak zorundaydım.
İnsan (!) tepkisiz kalamıyor.
Müslüm Gülhan – NationalTurk