Beşiktaş’ın değişmeyen başkanları
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Beşiktaş’ın değişmeyen başkanları" başlıklı yazısı;

25 yıldır…
Farklı bedenlerde, farklı kimliklerde aynı zihniyet…
Beşiktaş hayatının içinde yaşandığı yapının temeli kültürdür, değerlerlerdir, hikayelerdir, tutum ve davranışlardır. Ayrıca, bu yapının mevcut olanı korumak amacıyla oluşan normlar ve toplumsal kontrol ile, geleceğe dair değişim isteğini yansıtan bireysel farklılıklar ve beklentiler olmak üzere iki farklı baskının etkisi altında olması kaçınılmazdır. Bu faktörlerin etkisinin ve sonuçlarının ‘değerler sadakati üzerinden’ değiştiğini de çok net gördük.
Bilindiği gibi, değer kavramı, değerlerin yapısı, değerlerin öznelliği ya da nesnelliği gibi konular ahlâk felsefesinin önemli problemlerindendir. Ahlak kavramı salt insani varlık alanına özgü bir kavramdır. Değer kavramı da öyledir.
Ahlaki davranışa kılavuzluk eden değerlerin, bazı durumlarda başka bazı değerlerin arkasına itilmesi kabul edilemez. Örneğin; ticaret ekonomik bir değerdir… Ancak, Beşiktaş’ı yönetmenin ahlak değerlerini parantez içine alarak, hatta dışlayarak sadece ticaret üzerinden bir değere sahip olmaya kalkılırsa, değerler arasında çatışma da kaçınılmaz olur. Beşiktaş içinde 25 yıldır yapılan bu değersizleştirme operasyonunu, ahlaki kaygıları olan ve ancak erdem peşinde koşan birinin değil, ancak bir ‘homo ticarecus’ özelliği olan biri yapar.
Borç, 20 milyar TL’ye geldi dayandı belki de geçti.
Her gelen başkan kendinden önceki kendini aklayarak temizledikten sonra, kurduğu takımı yine kendi bertaraf ederek yeni takım kurma tezgâhı içinde ticaret yapmaktadır.
Aslında başkan, farklı kimliklerdeki kendisine karşı başkanlık yapmaktadır.
Beşiktaş’ın değerler bütünlüğü yok hükmündedir.
Bir önceki başkan-Arat, Silva, İmmobile, Al Musrati ve Muçi’ye 100 milyon avro harcarken, yine Arat’tan türevi Adalı, Arat’ı aşarak-el yükselterek-bu sefer iki oyuncuya Orkun ve Abraham’a 100 milyon avro verdi.
Yine farklı kimlikteki kendisi olan Çebi gibi ortalık karışınca ticaretin faturasını kesmek için Sergen Yalçın’a müracaat etmek zorunda kaldı. Ticaret başkandan temizlik Sergen Yalçın’dan.
Bu ticaretin amacı Beşiktaş’ın şampiyon olması, Avrupa kupalarına katılması veya geleceğe yatırım gibi bir içerik taşımamaktadır. Amaç, Mendes üzerinden alış-veriş yaparak adeta dışarıya servet transferi üzerinden ticaret yapmaktır. Başkan(lar)ın var olma sebepleri bunun üzerinedir ki; bu aynı zamanda değerler bütünü üzerinden Beşiktaş’ta bir deformasyona neden olmaktadır.
Ve-fakat son 25 yıldır sanki bu bir gelenekmiş gibi bir deformasyon kurgusu kendini korumaktadır. Ne yazık ki 25 yaşındaki Beşiktaşlılar bunu sanki olması gereken bir yönetim anlayışıymış gibi görmeye başladı. Ve zaman içerisinde değişen kulübün yapısıyla birlikte değer kavramları da değişiklik göstermektedir. Bulunduğumuz dönem içerisinde geleneksel değerler yerine-neoliberal politikaların etkisiyle-küresel değerler daha ağır basmaktadır. Bunun etkisi nedeniyle kaybedilen kontrol mekanizması bir kuralsızlığı değer olarak pazarlamaktadır. Asıl kırılma noktası burasıdır.
Beşiktaş’ın tarihsel derinliğe sahip Seba geleneği-özellikle Hasan Arat döneminde, sanki o gelenekten geliyormuş gibi sunularak maalesef içi boşaltılarak muhalefetin temel dayanağı bertaraf edildi. En büyük hata ise, bu sürece katılıp sanki Beşiktaş çıkarları üzerinden hiçbir şey düşünmeyen bir illüzyon yaratmaya çalışan Beşiktaş’ın ‘yetmez ama evet’ cilerinin yaratmaya çalıştığı algıydı.
Seba geleneği tarihsel bir sürece sahipti. İnsanda bir takım karakter direncine hitap eden değerleri içinde saklar. Çünkü bunlar yaşanmış hikayelerden 1903 yılından beri oluşup-korunan davranış normlarıdır. Ve Beşiktaşlılığı tarif eder. Beşiktaşlılık kavramının bireysel ve toplumsal yönünün değer ve ahlak kavramlarıyla ilişkilendirilmesi neticesinde, kişiliğini temsil eden, ahlaki yaşamına yön veren beceri ve eğilimlerinin geliştirilmesi bakımından gerekli olan düşünüş ve alışkanlıklarının kazandırılması sürecidir. Beşiktaşlıların erdem sahibi, zorbalıktan uzak duran, iş birliği ve uyum içinde yaşayan, toplum tarafından kabul gören kimseler olarak tanımlar.
Aristoteles’e göre erdemli insan, doğru kurala uygun olarak eylemde bulunan kişidir. Kendisine uygun eylemde bulunacağımız bu kuralın oluşturulması ise entelektüel bir işlemdir. Önce entelektüel anlamda, farklı etkenlerin de rolüyle bu kural ya da kurallar oluşur. Sonra da zihinde oluşan bu kurala göre davranırız. Bundan dolayı asıl “ahlaklı, uyumlu, dengeli” dediğimiz insan, bildiği gibi davranan, bilgisi ile davranışları arasında çelişki olmayan insandır.
4. yüzyılda yaşayan Aristotales’i 21. yüzyılda anmak ve gıpta etmek ancak insan eliyle yaratılan kötülüklerin sonucudur.
Müslüm Gülhan – NationalTurk






