“Liverpool maçından ders aldım”
Beşiktaş’ın kalecilerinden Hakan Arıkan, Türkiye’deki yazar ve yorumcuların polemik oluşturmaya çalıştığını vurgulayarak, “İnsanların işi futbol değil, polemik oluşturmak.
Ben de bu nedenle medyada yer alan haberleri dikkate almıyorum.” dedi.Genç kaleci, TFF Basın Departmanı tarafından hazırlanan TamSaha Dergisi’nde kendisine sorulan sorulara şu cevapları verdi:
– Liverpool ve Metalist maçlarında yaşadığın şanssızlığın ardından şimdi yeniden ayağa kalkan ve 3 yıllık bir aradan sonra bir kez daha Millî Takım’a davet edildin. Duyguların nelerdir ?
Benim için kötü günler gibi gözükse de ders alınacak günlerdi aynı zamanda. Bu dönemden gerekli dersleri çıkardıktan sonra kendimi yenileme dönemine girdim. A Millî Takım’a çağrıldığım bir dönemde talihsiz iki maç yaşadım ve bazı şeyleri ertelemek durumunda kaldım. Benim için zorunlu bir ara oldu ama şimdi gücümü toplayarak yeniden eski seviyeme geldiğimi düşünüyorum. Sıkıntılı dönemlerimde yaptığım sadece sabretmek ve çalışmaktı.
– Kalecinin yalnız adam olduğunu biliyoruz. Peki, sen sorunlarınla da boğuşurken yalnız mıydın? Yoksa destek aldığın birileri var mıydı?
Sadece “ailem” diyebileceğim kişiler bana destek çıktı. Burada “ailem” derken illa akrabalık bağından söz etmiyorum. Ailem kadar yakın olarak gördüğüm kişileri de buraya dâhil edebiliriz. Zaten çok dışa dönük bir insan değilim. Sadece kendi kurduğum düzen içerisinde yaşamayı seviyorum.
– İyi oynadığında hatırlanmamak, kötü oynadığında yerden yere vurulmak nasıl bir kader sence?
Eleştirilere sonuna kadar açığım. Her insan eleştirilebilir. Ancak herkes futbolu bildiğini zannediyor. Futbolu bildiğini zannederek yorum yapanlara pek kulak vermiyorum. Sadece kendimi dinliyorum. Benim düşünceme göre hata yapmak her zaman olabilecek bir şey. Hatasız bir insan olabileceğini düşünmüyorum. Sonuçta hiçbirimiz peygamber değiliz. Bundan iki ay önce ben Beşiktaş’ta 1 numaraydım. Maçların genelinde iyi oynamama rağmen bir-iki hata yapıyordum. Bu hatalarla beni yargılama görevi onlara düşmez. Beni yargılayacak kişiler, o görevi bana veren insanlardır. Geride kalanlar, boşu boşuna konuşmuş olur. Antalyaspor maçında bir gol yedim, ondan sonra beni yerden yere vurdular. Maçın yüzde 98’lik kısmında başarılıyım. Attığım 20 pasın 19’u isabetli. Bunu neden kimse görmüyor? Ya Trabzonspor maçında kurtardığım dört tane karşı karşıya pozisyon?
– Bu sözlerinden kendinle ilgili yazılan yazı ve yapılan yorumları okuyup dinlemediğin sonucunu çıkarabilir miyiz?
Hiçbir şekilde ne gazetede yazılanları okurum ne de televizyon izlerim. Türkiye’de herkes polemik yaratmaya çalışıyor. İnsanların işi o aslında, futbol değil.
– Geçtiğimiz sezon iyi oynadığın maçlardan sonra da yedek kaldığını gördük. Dolayısıyla yerinin garanti olduğuna hiçbir zaman inanamadın. Bu psikoloji performansını nasıl etkiledi?
Her kaleci iyi oynadığı zaman görevin kendisinde kalmasını ister. Bu da en doğal hakkıdır. Ama bizim bir patronumuz var. Kendisi ne zaman görev verirse biz o zaman oynuyoruz. Diğer mevkilerdeki futbolcular gibi değiliz ki maça sonradan dâhil olma şansımız olsun. İlk on bir başlamıyorsak, çalışmaktan başka yapacağımız hiçbir şey yok. Tabii eğer başlayan sizseniz, sahadaki performansınızı yüksek tutmak için de elinizden gelen her şeyi yapacaksınız.
– Seninle ilgili eleştirilere baktığımızda daha çok topu oyuna iyi sokamadığın üzerine yoğunlaşıyor. Bu eleştiriye katılıyor musun? Bu olumsuzluğu düzeltmek için neler yapıyorsun?
O topu sektirdiğimden beri 4 yıl geçmiş. Hâlâ insanlar beni tek bir maçla yargılıyor. İlk geldiğim sezondan bahsediyorlar. İşte bu geri kafalılıktır. İlerlememenin sebebidir. Kıt beyinli insanların işidir. Biraz sert konuştum belki ama durum böyle. Kesinlikle bu eleştirilere katılmıyorum. Gol yemeyeceğim diye bir şey yok. Ben, bundan sonra da hata yapacağım. Medyadan hangi arkadaşımız “Ben hata yapmayacağım” diye garanti verebilir? Veremez. Ben de onlara garanti veremem.
– Bu sezon Beşiktaş’ta üç iyi kaleci var. Cenk Gönen de görev aldığı maçlarda başarılı performanslar sergiledi ve o da bugün Millî Takım kadrosunda. Bu rekabet seni nasıl etkiliyor?
Rüştü ağabey bir markadır. Hani “Formasını koysanız oynar” diye bir lâf vardır ya… Onun için söylenmiş gibi. Cenk’i Denizlispor’dan ilk geldiği dönemde çok iyi tanımıyordum. Onu tanıdıkça hem karakteriyle hem de performansıyla takımdaki rekabet ortamını artıracak beceride olduğunu anladım. Cenk’i görünce, ben de kendimi hep formda tutmam gerektiğine olan inancımı pekiştiriyorum. Ayrıca kişilik olarak da çok iyi bir insan. İnşallah Beşiktaş’a uzun yıllar hizmet eder.
– Dünya Kupası’nı izlemişsindir mutlaka. Orada seni etkileyen bir kaleci oldu mu?
Dünya Kupası’nda en beğendiğim kaleci Iker Casillas.
– Türk kaleciliğinin dünya kaleciliğindeki yeri nerede sence?
Sanırım değişim artık açıkça görülüyor. Dört büyük takımın kalecilerinin hepsi Türk. Altyapıdan gelen kaleciler de çok iyi. Karşımızda Onur Kıvrak ve Cenk Gönen örnekleri de var. Yakın zamanda Rüştü ağabeyin Barcelona’ya gidişinden sonra başka kaleci ihraçlarımız da olacaktır diye düşünüyorum.
– Şu anda Beşiktaş’ta kaleci antrenörlüğü yapan Zafer Öğer’in sizin gelişiminize yaptığı katkı nedir?
Kendisi her şeyden önce bizim bir arkadaşımız gibi. Her ne olursa olsun bizim destekçimiz. Hatalı goller yesek de çok kötü maçlar çıkarsak da bu tavrı hiç değişmiyor. İdmanlarda çalışmayı seven bir insan. Zaten kaleciliğinde de öyleymiş. Kendisini izleme şansımız olmadı ama fotoğraflardan anladım. Söyleşinin başında “ailem” diye bahsettiğim yakın çevremde Zafer Hoca da yer alıyor. Sıkıntılı dönemimde benim en büyük destekçilerimden biriydi.
– Ülkemizde kaleci eğitiminin yeterli olduğunu düşünüyor musun? Kaleci antrenörlüğü uygulamasında, kaleci antrenörlerinin yeterli eğitime sahip olduğuna inanıyor musun?
Biraz hocalarımızın biraz da kendimizin çabalarıyla altyapı eğitimimizi aldık. Kaleci antrenörleri bize verebildiklerinin hepsini verdi. Fakat şu anda Beşiktaş’ta yaşadığım deneyim daha önce oynadığım takımların hepsinden farklı. Bir kere büyük takım havasını hissediyorsunuz. Beşiktaş’ın altyapısından çıkan kaleciler çok iyi. Yetenekleri üst seviyede. Bence biraz daha üzerlerinde durulması gerekiyor. Gençlerin bazı şeyleri A takıma gelmeden öğrenmesi lâzım. Daha futbola ilk başladıkları zamanlarda üzerlerine düşülmeli.
– Büyük takım kaleciliğinin farklı olduğu yolunda bir görüş var. Kalesine daha az top gelen bir kalecinin oyun konsantrasyonunun azalması gibi bir sorun söz konusu. Ya da üç top gelip birisini yediğinde notunun düşmesi gibi bir sıkıntı var. Sen de büyük takım kaleciliğinin farklı olduğunu düşünüyor musun?
Anadolu takımlarını hiçbir zaman “Küçük takım” gibi görmedim. Ben de oralardan yetiştim ve orada yaşadıklarım çok daha farklı. Kocaeli ve Ankara’da yaşarken de çok mutluydum. Şu anda da mutluyum, çünkü burası çok üst bir düzey. Anadolu takımları ise daha orta seviyede. Özellikle taraftar kitlesi bakımından birbirlerinden ayrılıyorlar. Büyük takımda sorumluluklarınız çok daha fazla. Belki maç boyunca üç tane risk alırsınız ama hepsinin önemi büyük olur. Anadolu takımında ise maç boyunca belki 10 tane top gelir. Böyle bir durumda 10 taneyi tercih ederdim! Çünkü o zaman maç boyunca motivasyonunu çok daha iyi koruyabiliyorsun. Bu yüzden, Beşiktaş gibi büyük takımlarda oynarken, konsantrasyonunu sahaya ona göre yaymak durumundasın.
– Kalecinin başarısını etkileyen en önemli faktörlerden birisi önündeki savunmayla arasındaki anlaşma. Bu da uzun süre birlikte oynamakla ilgili. Beşiktaş’ın savunmasında bu sezon yaşanan değişim seni nasıl etkiliyor?
Bu sezon, geçmiş senelere göre çok farklı. Savunmayı biraz önde kuruyoruz. Birbirimizle daha çok bağlantılı oynuyoruz. Defansla uyumumuz da arttı. Örneğin, dört senedir İbrahim Toraman ve İbrahim Üzülmez’le birlikte oynuyorum. Sivok, Zapotocny ve Ekrem’le üç senedir birlikteyiz. Ferrari ile ikinci senemiz. Artık hepimiz birbirimizi tanımaya başladık. Bana top geldiğinde İbrahim Üzülmez’in nerede olacağını, Ekrem’in nereye gideceğini biliyorum. Birbirimizle hiç konuşmasak bile kimin solda, kimin sağda yer alacağı belli. Şu anda defansta uyumumuzu sağladık.
– Savunmanın önde kurulması senin rolünde bir değişikliğe yol açtı mı?
Benim de savunmaya yakın oynamam gerekiyor. Sanki bir libero gibi biraz daha öne çıkıyorum. Beşiktaş bu sezon hem teknik adam hem de oyuncu olarak dünya çapında isimleri transfer etti.
SCHUSTER… QUARESMA… GUTİ…
– Bu transferlerin takım üzerindeki etkisi nasıl?
Schuster… Quaresma… Guti… Schuster’in saha içinde bizlerle çok iyi bir diyalogu var. Maç öncesi konuşmalarıyla da bizlere müthiş bir güven veriyor. Guti’yi aslında konuşmaya bile gerek yok aslında ama… Onun için sahadaki orkestra şefi diyebiliriz. Onun yanı sıra çok büyük bir görev üstlenen Fabian Ernst de var. Sonra Mehmet Aurélio geliyor. Quaresma için ben her zaman “Afacan çocuk” diyorum. Ne zaman ne yapacağı hiç belli olmuyor. Bir bakmışsınız yanımızda, bir bakmışsınız rakip kalede gol arıyor. Topla istediği her şeyi yapabilen bir oyuncu. Yeter ki istesin. Bazen Quaresma topu ayağına aldığında karşı kalede bir tehlike yaşanacağını ya da gol olacağını ben kaledeyken bile hissedebiliyorum. Takımda adaptasyon konusuna gelirsek, ilk gelen Quaresma’ydı. İlk geldiğinde biraz daha soğuk ve kasıntı birisini görmeyi bekliyorduk. Sonuçta dünyanın sayılı takımlarında oynamış bir isim aramıza katılmıştı. Böyle düşünmemiz normal, çünkü Türkiye’de böyle alışmışız! Ama beklediğimiz olmadı. Şu an her türlü şekilde şakalaşıyoruz. Her türlü aktivitede diğer futbolcularla birlikte oluyor. Guti ise geldiği ilk günden itibaren sanki 10 yıldır birlikte olduğumuz bir ağabey gibiydi.
– Seni en fazla tedirgin eden forvet tipleri hangileri? Bu konuda isim de verebilir misin?
Her zaman söyledim, yine söylüyorum; Bobo türü forvetler. Bobo güçlü, topa çok iyi hâkim olabilen ve vuruşları etkili bir oyuncu. Kendisi benim şu anda en çok çekindiğim futbolcu. Allah’tan bizim takımda.
– A Millî Takım’ın kalesindeki rekabetle ilgili neler söylemek istersin?
Almanya ve Azerbaycan maçları için aday kadroya dört tane kaleci çağrıldı. Rekabet güzel bir şey çünkü herkes idmanda dahi olsa en üst seviyede performans sergilemeye çalışıyor. Türkiye için çok güzel bir gelişme.
– Millî Takım’ın 2012 Avrupa Şampiyonası grup elemelerindeki şansını nasıl görüyorsun?
Almanya’nın formasını sahaya koysan Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonalarında yarı final oynuyor. Bu bir gerçek. Almanya her zaman güçlü bir futbol ülkesi olmuştur. Ancak biz de takım olarak çok tehlikeliyiz. Ne zaman ne yapacağımız hiç belli olmuyor. En büyük mücadeleyi Almanya ile vereceğimizi düşünüyorum. Çok kaliteli bir takımımız var. Finallere gitme şansımızı yüksek görüyorum. İnşallah 2014 Dünya Kupası’nda da olacağız. Millî Takımlar düzeyinde çok büyük başarılara imza atacağımıza inanıyorum.
– Kariyerinde bundan sonrası için neleri hedefliyorsun?
Daha önce lig şampiyonluğu ve Türkiye Kupası sevinçlerini yaşadım. Bu sene Avrupa Ligi’nde başarılı olmak istiyorum. Yarı final veya final oynayacağımıza inanıyorum. En büyük isteğim A Millî Takım’da bir Avrupa Şampiyonası ya da Dünya Kupası finali görmek.