KültürManşetSanat

Kadın, hep dik durmuş bir varlıktır…

Maldivler Kutlu Olsun

ozkan eroglu altsayfa

Sanat Tarihçisi Akademisyen Dr. Özkan Eroğlu ‘nun bu haftaki “Kadın, hep dik durmuş bir varlıktır” adlı makalesini paylaşıyoruz.

Söylem olarak kadın varlığı, nesil devamlılığını sağlamanın yanı sıra, erkeğe göre birçok konuda daha kanaatkâr olmasıyla tarih içinde öne çıkıyor. Kelimenin tek anlamıyla muhteşem ve etkileyici bir sergiydi; Milli Reasurans Sanat Galerisi’ndeki Rosemarie Trockel’in “Çizimler/Nesneler/Videolar” başlıklı sergisi. Aynı gün bu sergiyi gezdikten hemen sonra İstanbul Modern’de yer alan ve kadın sanatçılardan kurulu “Hayal ve Hakikat” başlıklı sergiyi de gezdim. Bu iki sergiyi “kadın ve varlığı” ortak noktasında bazı eleştirel sonuçlar elde edebilmek için, yan yana getirmeyi uygun gördüm.

Her iki serginin taşıdığı başlığa dikkat kesilecek olursak, Trockel sergisinin izleyiciyi etki altına almayan, sadece sunum yaparak, izleyiciyle sanatsal meseleyi baş başa bırakan bir durumla kendini kabul ettirdiğini görürken, diğer sergide ise direkt “içerik”e yönelik bir başlıkla yola çıkıldığını görüyoruz. Bu duruma şöyle de yaklaşılabilir; Trockel sergisinde izleyiciyi şartlandırma düşüncesi hiç yer almazken, “Hayal ve Hakikat” sergisinde izleyen daha baştan şartlandırılmış. Şimdi bana bir eleştirmen olarak soracaksınız, peki hangisi doğru diye. Hiç sektirmeden ben de izleyeni şartlandırmayan Trockel sergisi diyeceğim.

trockel 2Tek bir kadın sanatçının, yani Trockel’in sergisi ile diğer çok kadın sanatçılı sergide en baştan yegâne bir amaç olduğunu düşünür ve kabul ederim; erkek egemen toplum yapısı genellemesine karşı durarak, her türlü kadın sorununa inmeye çalışmak. Her iki sergiye de tikel bir bakışta bulunduğumuzda, söz konusu konular kaçınılmaz olarak akla geliyor. Fakat çok sanatçılı bir sergi olan “Hayal ve Hakikat”, tikel bir sorun olarak çözüm bekleyen hemen her sanatçının tek tek çalışmalarına odaklanmayı engelleyen bir anlayışla düzenlendiği için, bu düzenlemenin neden olduğu genel karmaşada maalesef izleyen kayboluyor. Çünkü tarihte çok etkin bir konu olan “kadın ve kadın olmak” konusunu ele alan sanata da, sanatçıya da ancak “her bir” bağlamında; tikel eğilim gösterilebilir ve eğer ikonografisi de tam olarak oturtulabilirse bir şey elde edilebilir. İşte Trockel sergisi bu tikel bakışa izin vermekte, diğer sergi ise buna, basit ve anlaşılır bir vurguyla söyleyecek ve yineleyecek olursam kalabalık içinde bir kaybolmaya uğradığından dolayı izin vermemektedir. Oysa birkaç sanatçı üzerinden yapılıp, düzlemde kalınmayıp, derinleşilebilse, bu sergi de zevk alınır ve bir sonuca ulaşabilir boyut kazanabilirdi diye düşünüyorum. “Bir sergiyi düzenlemek için düzenlemek ya da düzenlememek, işte bütün mesele bu.”

Trockel’in nasıl bir eleştiri geliştirdiğini, tek sanatçılı algı ve dolayısıyla çeşitli yapıtları üzerinden incelemelerde bulunduğumuz için her şey izleyen için daha anlaşılabilir. “Hayal ve Hakikat” sergisi ise çok sanatçılı ve tek yapıtlı sergileme süreciyle izleyene dönük kurgulanmadığı her halinden belli olan, gösteri toplumunun ambalaja önem veren, içini ise hiç düşünmeyen düşünce yapısına endekslenmiş görünüyor. Bir sergiyi kurarken veya düzenlerken, “küratör kendime mi, yoksa sanatçıya mı çalışmalıyım” diye sorup, buradan da “sanatçıya çalışmalıyım” düşüncesine yönelebilmelidir. Bunu yapmadığı zaman küratör, gösteri toplumunun bir parçası olarak kalır ve ele aldığı sanatçı/ları arka planlara itmiş olur.

“Hayal ve Hakikat” sergisinde görülen bir başka durum da, Trockel’in yaptığı gibi tepki gösterilen olayların genel ve uğraşılmazı muhakkak sorunlara kilitlenememek ve tabii ki sonuç olarak da her sanatçının uyumsuzluk adına başka tellerden çalması. En başta söylediğimiz gibi sergi en başta “içerik”e odaklı hareket etmese, bu olmayacak (Unutulmamalıdır ki önce biçimler, sonra içeriktir. Biçiminden etkilenmediğiniz bir plastik sanatlar çalışmasının içine girmek bile istemezsiniz bir izleyici olarak. Yani sağlam biçime, sağlam içerik; bu formül, tutarlı her sanat yapıtı için geçerlidir). Oysa bir kadın sanatçı olarak Trockel, neye nasıl odaklanacağını ve derinleşip, filozofi yapacağını biliyor. Dolayısıyla da izleyiciyi yarattığı imgelem gücüyle ikna etme başarısını gösteriyor. Oysa “Hayal ve Hakikat” sergisinde, sadece birer çalışma üzerinden çoğu sanatçının, söylemeye çalıştığım imgelem gücüyle iknaya kalkışma hali, doğal ve kaçınılmaz bir sonuç olarak zayıf kalıyor. Bu da sergiyi heyecansız ve faydasızlaştırıyor. Bu sergideki çalışmaların kimilerinde yer alan mizah, ironi vb. tanımlamalarla içerik boyutlar arasına sanatçılarının mesafe koyamadığını da görüyoruz. Bunun nedenini sanatçıların, Trockel’de olduğu gibi yaratma süreci sırasında özeleştirisini yapan bir gözlemci gibi davranmamış olduklarına bağlayabiliriz.

Karmaşasız, net ve en önemlisi samimi olan Trockel sergisi, sanatçının kendisine duyduğu sağlam güven duygusundan olsa gerek ki, izlerken müthiş keyif veriyor; hatta yeniden, yeniden, bir daha gezme isteğini insanda uyandırıyor. Aynı şeyi “Hayal ve Hakikat” sergisi için söyleyemeyeceğim.

Dr. Özkan Eroğlu

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024
Konserler

Özkan EROĞLU

Özkan Eroğlu yazılarını Türkiye ve Dünyanın en objektif gazetesi NationalTurk ile takip edin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu