KültürRöportajSanat

Bilinmeyen bir görüşme

Maldivler Kutlu Olsun

ozkan eroglu altsayfaDavid Sylvester’ın Francis Bacon’la yaptığı bir söyleşinin bilinmeyen yüzü…

D.S.: Soyut resme nasıl yöneldiniz?

F.B.: Yapıtlarımda formu hep ön planda tuttum. Formları oluştururken, klasik resmin dinsel temaları içinde yer alan çarmıh/çarmıha gerilme olgusuna takıldım. Özellikle bu olgunun üç kollu yönselliği beni çok etkilemiştir. Bu tip bir etkiyi alırken, diğer taraftan 1920’lerin sonlarındaki Picasso tavrıyla da yakından ilgilendim. Kanımca Picasso’nun o zamanlardaki yola çıkışı benimkine çok benziyordu. O da çarmıh konusunu irdelemişti diye düşünürüm. Çünkü bunu imleyen bir Picasso görüyoruz. Fakat o, tam anlamıyla istediği keşfi gerçekleştirmemişti. Ortak yönümüzü ilgilendiren tek şey, organik form alanlarına dayalı bir görüntünün ortaya çıkması ve burada çirkinlik temsilinin de ayrıca ele alınmasıydı.

D.S.: Bundan sonra olayı daha figüratif resim şeklinde ele aldığınız triptikleriniz ortaya çıkmaya başladı. Bunların arkasında durmanızı sağlayan açık niyetin, figüratif resim ya da ele aldığınız her neyse bunu duygusu olan nesnelere dönüştürme isteğinin bulunduğunu düşünüyorum. Bu bir anlamda organik formu geliştirmek değil mi?

F.B.: Bir resim, 1946 yılına tarihlenen boya resmim, adeta bir kasap dükkanı gibi görünür. Aslında bu resimle ben, bir şans yakaladığımı düşünüyorum: Bir şeyi deniyordum. Bir kuş tasvir etmiştim. Bir kutu üzerinde aşağı doğru giden. Belki de her ikisi de-kuş ve kutu- bir çarmıh gibi, üç kol üzerinde. Fakat aniden çizgiler çekme gereksinimi duydum, çok farklı ve elimdeki 1946 yılına tarihlenen kompozisyona dönüştü olay. Burada söylemek istediğim şu: Bu gibi durumlarda birçok şey gidip geliyor. Hatta birçok ima da oluşabiliyor. Görüldüğü gibi çizgilerin de yardımıyla olayı bir yapı gibi ele almak istiyor insan, en azından niyeti bu oluyor. Ben bana sunulan bir hiçle ilgilenmek istiyordum. Ben, beklenmedik olayları bir dizi gibi ele almak istiyordum. Çünkü bir enstantane gibi, her bir şeyin hepsi gerekliydi.

D.S.: Kuştan doğan bir düşünceyle şemsiyenin varlığına işaret edebilir miyiz? Ya da olay nasıl gelişti?

F.B.: Şemsiye olasılığı, kuş olasılığını arttırıyor. Fakat burada duygular başka bir alanda kalıyor. Sonrasında yapılan her nesne, tarafımca yavaş yavaş ele alınıyor, aşama aşama. Duygular, her ne kadar biçimlerden başka alanda kalıyor desem de biçimleri beliriyor gene aşama aşama. Gene de sanmıyorum ki bu kuş şemsiyeye neden olsun. Bu resim üç ya da dört gün içinde yapılmıştır.

D.S.: Genelde de böyle olur. Çalışma anında görüntüler böyle birden bire dönüşür.

F.B.: Kesinlikle. Fakat şimdi her zamankinden daha umutluyum. Şimdi hissettiğim şu; çok eminim o nesneleri çekip almak istemiştim. Fakat gelen şeyin sade bir imge olarak geldikten sonra, ortaya çıktığında, resimsellik açısından tamamen mantıksız da olduğunu biliyorum. Ben, portrelerde tıpkı boya gibi çok özel şeyler olsun istiyorum. Portreler insanların olacak. Fakat bu durumda ortaya bir çözümleme kendiliğinden çıkıyor. Bu çözümleme konusunu ben de kestiremiyorum doğrusunu isterseniz. Ya da alıntıladığım bir nesneyi algılamak için çok zor bir ortam doğmakta. Bir resim, bir binanın bütünü gibi ele alınıyor. Olaya böyle yaklaştığınızda da ortaya çok sancılı bir süreç çıkıyor. İmgeleri çekmek, almak ve yapıyı kurmak. Bu kurgulamanın çok yorucu olduğunu düşünüyorum. Çünkü ismine “rastgele gerçeklik” diyebileceğimiz bir durum sözkonusu.

yunanistan golden visa yurt disi emlak 2024

D.S.: Rastgele olması anlamlı mı?

F.B.: Ben de bilmiyorum. Bunun formla aramızdaki bir anlaşmaya bağlı geliştiğini düşünüyorum. Kısa bir kafa var. Boyalı. Eğer dikkatle incelenirse ne göz çukuru, ne burun, ne ağız hiç biri tam anlamıyla yok ortada. Tabii profesyonel bir kurma söz konusu. Yani gözler, burun ve ağız ona göre değerlendirilmiş. Fakat sanat nasıl bir kontur ve renk olayıysa, ben burada renk, yani boyayı araç olarak kullanıyorum. Kendimi dinledim bir an için, şimdi elde olan ne peki diye sordum kendi kendime. Neye ihtiyacım var? Bir şey yakınıma kadar geliyor, bunu hissediyorum, sonra bir sonraki güne daha ihtiyacım olduğunu algılıyorum. Zihnimdeki, eğer iyi tanıtmamışsam elde bir şey yok demektir, bu bir anlamda resmi de kaybettiğim anlamına gelir. Resimle benim aramda hep bir ip, yani sınır var sanki. Ortaya bu bağlamda çıkan ne figür, ne de soyuttur aslında. Daha doğru bir söyleyişle soyutlamaya gider iş. Burada söz konusu olan bir denemedir böylece ve hiç bir şey olmasa bile, ortadaki ip olayı, dönüştüğü haliyle soyutlama, bir figüratif sıcaklık taşır ve dahası sinir sistemi üzerine derinlemesine bir etkide bulunur.

Das Kunst Magazin, No. 71, Nisan 2012, s. 21-22

Almancadan Çeviren:
Priv.-Doz.Dr. Özkan Eroğlu
Habilitation in Philosophie der Kunst

Konserler

Özkan EROĞLU

Özkan Eroğlu yazılarını Türkiye ve Dünyanın en objektif gazetesi NationalTurk ile takip edin.

Bir Yorum

  1. * organik form alanlarına dayalı bir görüntü…
    * olayı bir yapı gibi ele almak…
    * bir hiçle ilgilenmek…
    * imgeleri çekmek, almak ve yapıyı kurmak…
    altını özellikle çizmek istedim; çok değerli bir çeviri olmuş… teşekkürler, Hocam…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Maldivler Turu
Başa dön tuşu