Ortadoğu

İran Rejiminin Günah Galerisinden; Kendi Halkına Karşı İşlediği Cinayetler!

NationalTurk yorumcusu Metin Yılmaz'ın bu haftaki "İran Rejiminin Günah Galerisinden; Kendi Halkına Karşı İşlediği Cinayetler!" başlıklı yazısı;

Yurt Dışı Konserler

15 Şubat 1979’da bir okulun çatısında 30 kişinin infazlarıyla başlayan İran Rejiminin kanlı infazları; 1988’de en az 30 bin kişinin katledildiği “Hapishane Katliamları” ile zirveye çıktı!

İslam Devrimi diye adlandırılan İran’ı karalara ve kötülüğe bürüyen faşist rejim, Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin 1 Şubat 1979’da Paris’teki sürgünden muzaffer bir şekilde İran’a dönmesiyle resmen başladı ve 44 yıldır İran faşist rejimin pençesinde kıvranıyor.

Humeyni ilk olarak Tahran’da kızlar için eski bir ilkokul olan Refah Okulu’na yerleştirildi. Ertesi gün, müritlerinin kendisini daha rahat ziyaret edebilmesi için daha geniş bir yere nakledildi.

Refah Okulu sadece 10 gün sonra İran tarihinde çok karanlık bir amaç için kullanılmaya başlandı. 11 Şubat’ta okulun bir katı mahkeme olarak düzenlenerek daha sonra resmen faaliyete geçirilecek olan Devrim Mahkemesi’nin erken bir provası gerçekleştirildi ve 13 Şubat’ta Humeyni, Ayetullah Sadık Halhali’yi baş yargıç olarak atadı.

Sadık Halhali, baş yargıç olarak ilk gecesinde Şah Rıza Pehlevi döneminin 30 yetkilisini yargıladı ve hepsini ölüm cezasına çarptırdı. İdamlar Humeyni’nin onayıyla kademeli olarak infaz edilmeye başlanarak, Şah dönemi askeri liderlerinin ilk infazları rejimin kötülüğüne usulüne uygun olarak 15 Şubat’ta Refah Okulu’nun çatısında gerçekleşti.

İran Rejiminin başlangıcıyla gelen idamlar

15 Şubat 1979’da bu ilk idamlarla başlayan İran Karanlık ve Kötülük Rejimi 17 Ağustos 1979’da gazeteci ve yazarların öldürülmesiyle Humeyni Rejimi, Şah’a karşı kendisini ölümüne desteklemiş İran’ın İslamcıların demokrat olabileceğini düşünen tuzağa düşmüş solcularına, liberallerine ve demokratlarına da ilk mesajı Şah döneminin etkili muhalif gazetesi Ayandegan’la yaşadığı bir dizi tartışmanın ardından şu satırlarla cevap verecekti; “O yozlaşmış Şah rejimini yıktığımız ilk günden itibaren devrim niteliğinde hareket etsek, bütün basının kalemlerini kırsaydık, bütün yozlaşmış dergi ve yayınları kapatsaydık, patronlarını yargılasaydık bu sıkıntılardan kurtulabilirdik.”

Humeyni birkaç ay gecikmeli olarak dediğini yapmaya başlayarak, yozlaşmış dediği sol partileri, sivil kuruluş örgütlerini yasakladı, liderlerini cezalandırdı, büyük meydanlarda darağaçları kurdu ve yozlaştıran insanlar olarak tanımladığı muhalifleri katletti, bu süreçte yüzbinlerce İranlı Türkiye üzerinden canlarını kurtarmayı başarıp Avrupa ve Amerika’ya geçmeyi başardı.

Mayıs 1979’da İslam Devrimi Konseyi başkanı Molla Morteza Mutahari’nin öldürülmesinin ardından Fransız Le Monde gazetesine verdiği röportajda Humeyni, solcuların suikastta hiçbir payı olmadığı demecini Ayandegan’ın manşetine taşımasından Humeyni rahatsız oldu, çünkü dışarda sol ile arasının iyi olduğu mesajı verirken içerde sola karşı planı farklı ve korkunçtu ve Humeyni 10 Mayıs’ta liberal bir gazete olan Ayandegan’a bir daha gazetede kendilerinin rızası dışında haber yapılmamasını bildirdi.

Gazetenin 11 Mayıs Nüshası sadece bir makale ve dört boş sayfa ile yayınlandı. 16 Mayıs’ta gazete yayını tamamen durdurdu, buna rağmen Humeyni rejimi faşizmin adetlerine uygun olarak siz değil biz sizi kapatırız dercesine yayınlanmayan gazetenin 7 Ağustos’ta resmen kapatıldığını duyurdu.

17 Ağustos’ta Humeyni gazetecilere “görevlerini nasıl yapmaları” hakkındaki meşhur konuşmasını yaptıktan üç gün sonrasında, 20 Ağustos 1979’a gelindiğinde 23 gazete ve dergi Humeyni’nin emriyle kapatıldı.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Kurban Oldu

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), İran yargısından sızan bilgilere göre açıkladığı listede, Humeyni Rejiminin ilk gazeteci kurbanları arasında şunlar yer alıyor: Simon Farzami, Fransızca Le Journal de Teheran’ın editörü, Aralık 1980’de idam 70 yaşında idam edildi.

Ali Asgar Amirani, haftalık Khandaniha’nın genel yayın yönetmeni Haziran 1981’de 67 yaşında idam edildi. Temmuz 1981 Rahman Hatefi Monfared, gazeteci, Temmuz 1981’de idam edildi veya hapishanede işkence altında öldü.

RSF’ye göre 1979’dan 2010 kadar ki süreçte 860 gazeteci İran Rejimine muhalif oldukları için tutuklandı, bir kısmı idam edildi, 2010’dan günümüze İran’da gazetecilerin yerini tamamen Humeyni’nin 17 Ağustos 1979’da gazetecilere “görevlerini nasıl yapmaları” gerektiğini söylediği gibi gazetecilik yapan propagandistler aldığı için gazetecilikten ve gazetecilerden bahsetmeye gerekte kalmadı.

21 Mart 1980’de Humeyni Nevruz mesajında mesajında İslam’ı ve Marksizmi karıştıranlara sert çıktı ve yeni İslam düzeninde Doğu ya da Batı ile bağlantısı olan entelektüellerin yeri olmadığını açıkladı.

Bu konuşma bir dönüm noktasıydı, seküler solcuları üniversitelerden temizleme süreci başladı, yaşanan ilk sert çatışmalarda en az 20 kişi öldü, 200 kişi yaralandı.

Binlerce öğrenci üniversitelerden sürüldü, yüzlercesi hapse atıldı ya da infaz edildi ve 21 Mart 1980 ile muhaliflere İran’da hayat hakkı tanınmayacağı böylece dünyaya ilan edilmiş oldu ve üniversiteler uzun süre kapatıldı.

İran Rejiminin en korkunç yılı hiç şüphesiz 1988 yılıydı.

İran İslamcı rejiminin en karanlık ve İranlıların en korkunç yılı hiç şüphesiz 1988 yılıydı. Temmuz ayından Kasım ayına kadar aralarından çocuklar, genç kızlar, ev hanımları ve sporcularında bulunduğu en az 30 bin tutuklu İranlı hapishanelerde faşizmin doğası gereği katledildiler, evet en az 30 bin kişi!

Bu katliama giden yol, Ayetullah Humeyni, Temmuz Ayı’nın başında halihazırda yargılanmış ve hapis cezalarını çekmekte olanlarda dahil olmak üzere, tutuklu muhaliflerin infaz edilmesini emreden bir fetva yayınlamasıyla açıldı.

Humeyni’nin halkına karşı verdiği fetvası söyleydi: “Hain Mücahitler (İran Halkın Mücahitleri Örgütü, İHMÖ’nun tutuklu üye ve destekçileri) İslam’a inanmadıkları ve liderlerinin mürted olduklarını itiraf ettikleri, Müslüman milletimize karşı Saddam adına casusluk yaptıkları için İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana, ülkenin dört bir yanındaki hapishanelerde bulunan ve Mücahitler’i destekleyenlerin Allah’a savaş açtıkları için idama mahkum edildikleri hükme bağlanmıştır.”

Humeyni’nin katliam fetvasından anlaşılacağı gibi hangi dinden ve milletten olursa olsun Faşizmin Tanrısı kendisidir, dine göre kıblesi değişir ama Tanrısı değişmez.

Halkın Mücahitleri 1965’ten 1981’e kadar İran’da yasal olarak faaliyet göstermiş bir STÖ’ydü, yasaklanma nedeni faşizme ve molla rejimine karşı olmasıydı İran-Irak savaşı sürerken 1987’de Irak’ta silahlı kanadı Ulusal Kurtuluş Ordusu’nu kurup 1988’de İran’a silahlı bir baskın düzenledi.

Halkın mücahitleri 1981’de yasaklanmasına rağmen İran’da en güçlü muhalif örgüt haline gelerek İran’ın her yerinde geniş taraftar buldu ve İran hapishaneleri 1979’da iş birliği yaptıkları İslamcılar tarafından muhaliflerle doldurulmuştu.

Ölüm Komisyonları kuruldu

Fetvanın hemen ardından İran hapishanelerinde üç kişilik Ölüm Komisyonları kuruldu ve siyasi mahkûmlar iki dalga halinde infaz edildi.

Ölüm komisyonları “yeniden yargılama” yaparak ilk guruba siyasi yönelimlerini soruyor ve “Muhalifiz” diye cevap verenler derhal ölüme gönderiliyordu.

Bazı genç tutuklulara ise Molla Rejimi için Irak’a karşı İran2ın saldırılarını hızlandırmak amacıyla Irak sınırındaki mayınlı arazileri temizlemeye gönüllü olup olmadıkları soruldu, çoğu reddetti ve onlarda kurşuna dizilerek topluca katledildiler.

İkinci gruba dini inançları soruldu ve Şii olmadığını söyleyenlerin sonu ölüm cezasıydı.

1988’in sıcak yazı İran halkı için rejimin bu toplu katliamlarıyla adeta cehenneme dönmüştü ve İran halkı tutuklu yakınlarının infazlarını öğrendiklerinde faşizm cehennemini bir kez daha ve sonsuza dek yaşamaya başladılar.

İran Rejiminin Günah Galerisinden; Kendi Halkına Karşı İşlediği Cinayetler!

1988 Mollaların yaptığı bu katliam 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük siyasi mahkum katliamı olarak tarihe geçmişti ama İran’ı karanlığa ve ölüme mahkum eden İslami rejime karşı bir yaptırımda uygulanmadı, zira İran’ın petrolü İran halkından çok daha değerliydi.

Gerçekten de İran Devrimi olarak bilinen İran rejiminin halkına karşı işlediği 1988 katliamı 2. Dünya Savaşı’ndan sonra cezasız kalan 20. Yüzyıldaki insanlığa karşı en büyük suç olarak kaldı.

İran tarihinin bu çok karanlık ve korkunç döneminin en karanlık ironisi, tüm insan hakları ihlalleri arasında İran rejiminin 1988 hapishane katliamlarını uluslararası toplumdan ve hatta birçok İranlıdan bir sır olarak uzun süre saklamayı başarmış olmasıdır.

1979’da İslam Devrimi adı altında kurulan faşizan terör saltanatının katliamlarına karşı trajik bir şekilde 1988 infazlarına ilişkin gerek İran gerek uluslararası kamuoyunda çok az farkındalık var.

O yaz yaşanan korkunç cinayetleri planlayan ve gerçekleştiren suçlular hakkında herhangi bir uluslararası kovuşturma yapılmadığı gibi, molla rejimi katliamları Humeyni’nin fetvasına rağmen bile bile inkar etmeye devam ediyorlar.

ABD’nin isteğine göre her şeye burnunu sokan BM, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra insanlığa karşı işlenen bu en korkunç suç hakkında bağımsız bir soruşturma başlatmaması da bütün ülkelerin ayıbıdır ve İran rejimin en büyük şansı hiç şüphesiz 1980’lerde ve 90’ların ortalarına kadar sosyal medyanın olmamasıdır.

Faşizmin nerede olursa olsun, hangi renkte olursa olsun her zaman ilk hedefi olan kadınlar, gençler ve çocuklardır ve sosyal medyanın gücünü 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin 2022 Ekim ayında katledilmesi sonrası onlarca genç kadının katledilmesi ve onlarca gencin idam edilmelerine dünyadan gelen yoğun tepkiden bir kez daha tanık olduk.

Ama 1988’de hapishanelerde katledilen gencecik kızlar ve 14-16 yaşlarında ki çocukların durumuna sosyal medyanın o dönem olmamasından dolayı bizlerde öğrendiğimizde umursamadık, buda hepimizin suçu.

Metin Yılmaz – NationalTurk

Yunanistan Golden

NationalTurk

NationalTurk gazetesi, yazarları ve yorumcuları en doğru ve tarafsız olarak gündeme dair en önemli haberleri size ulaştırır. NationalTurk | Objektif | Bağımsız | Farklı

Bir yanıt yazın

Maldivler Turu
Başa dön tuşu