Futbolda kurumsallaşmış trol ve medyacılık
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Futbolda kurumsallaşmış trol ve medyacılık" başlıklı yazısı;
Küreselleşme genel olarak; ekonomik bir içeriğe sahipken, neoliberalizm küreselleşmeyi tetiklediği gibi, küreselleşme de kalkınma politikalarının uygulanmasını gerekli kılmıştır. Küreselleşme ve kalkınma neoliberalizmin ideolojik aygıtları olarak bir sisteme dönüşmesini sağlamaktadırlar.
Günümüzde neoliberal küreselleşmenin yarattığı gelir eşitsizliği-özellikle özelleştirme kisvesi altında devlet içerisinden dışarıya aktarılan servet transferleri nedeniyle düşen refah seviyesinin ekonomik koşulları sonucu; dünyanın pek çok ülkesinde alt-orta sınıflar erimiştir.
Gelir dağılımındaki bu eşitsizlik ve adaletsizliğe tepki olarak oluşan ve giderek artan bir popülist eğilimin kuvvetlenmesine neden olmuştur. Popülistler seçkin karşıtı olmanın yanı sıra çoğulculuk karşıtıdır. Sadece kendilerinin halkı temsil ettiği iddiasında bulunurlar. Bu yüzden popülistler dışlayıcı ve kutuplaştırıcıdır.
Toplumların alt-orta sınıflarını kızgınlık ve öfkeye sevk ettiği ve anti-elitist ve düzen karşıtı bir tepkiye sebep olmuştur. Bu yüzden, neoliberal küreselleşme sürecinin yarattığı ekonomik eşitsizliklerin günümüz popülizmi süreç olarak faşizme evrilmesine neden olmaktadır. Ve bu sistem kendine ait olarak oluşmuş meslek gruplarını yeniden dizayn etme sürecine girmiştir. Ortaya çıkan insan modelinin var olan sosyokültürel yapıya uyum sağlaması ve bu popülist evrilme sürecinde kaybetme korkusunun bir politik argüman haline gelmesiyle, ‘biat’ eden ve üst hiyerarşiyi koruyan bir mesleki uygulama prensipler silsilesi ortaya çıkmıştır.
Oluşan eşitsizlik karşılığında, kendi eşitsizliğini sağlamaya çalışanların sisteme tutunma ve var olma duygusu ‘trol’ ve ‘medyacı’ iş uygulamalarına uygun insan figürlerini ortaya çıkarttı. Uğur Mumcu’dan başlayıp Murat Ağırel, Timur Soykan, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’na kadar gelen gerçek ve saygın gazetecilik mesleğinin bunlarla hiçbir alakası yoktur ki bu insan figürlerinin de gazetecilikle bir alakası yoktur.
Bu iki iş alanı siyasi yapıda örgütlenerek alan bulması sonrası, futbol alanında da tıpkı siyasi yapıda olduğu gibi alan bularak örgütlenip aynı şekilde kurumsallaşmayı başardı. En önemli kaynak, eğitimdeki bilginin değersizleştirilmesi sonucu liyakatin ortadan kalmasıyla birlikte, çıkar üzerine kurgulanan ilişkiler bu noktada belirleyici olmasıdır.
Futbol sermaye birikimini sağlayabilen bir kültür endüstrisi ürünü haline gelmesi nedeniyle siyasetten mafyaya ve tüm çıkar gruplarına kadar her yapının tacizine mahsur kaldı.
Ekonomik çıkar aparatları ve futboldaki egemenliğin bir parçası olan ve ‘rant’ kurgusunun tetikçiliğini yapan ‘trol’ ve ‘medyacı’ yapıların örgütlenme alanı haline gelmesini sağladı.
Anadolu’daki takımların göbekten bağlı olduğu siyasi hiyerarşi nedeniyle, başkanlarının tek ve kudretli olmasını sağlanması üzerine kurgulanan bu örgütlenme, üç büyüklere de kendi mekanizmaları üzerinden farklı etkisi ve farklı zararı oldu.
Fenerbahçe’de Aziz Yıldırım döneminde, ‘trol’ ve ‘medyacı’ yapıların kuvvetli bir örgütlenmeye sahip olmasına rağmen, Ali Koç dönemi bu yapılanma üzerinde strateji belirlemedi. Galatasaray ise lise kültürü sayesinde oluşturduğu kontrol mekanizması nedeniyle buna ihtiyaç duymazken, Fatih Terim dönemleri kendi trolleri ile medyacılarının en aktif çalıştığı zaman dilimini oluşturdu.
Aziz Yıldırım ve Fatih Terim dönemlerinde, kulüp medyacılarının bu iki isim üzerinden, kulüpten şahıs medyacılığına geçişini de çok net gördük. Beşiktaş’taki süreç daha acımasız yürütüldü ve bu sorun hala devam ediyor. Fikret Orman döneminde kurumsallaşmaya başlayan bu yapı, Ahmet Nur Çebi ile üst seviyeye çıkarken, Hasan Arat döneminde nasıl bir evreye geçeceği belli değilken, masada duran en büyük problem olarak görünmekte.
Fikret Orman’ın başarılarına rağmen-kulübe verdiği zararın ortaya çıkartılıp tartışılması gerekirken-bunu ciddi şekilde engellenmesi birlikte, Ahmet Nur Çebi’nin en başta başkan olmasının yanlışlığını söyleyenlerin ve ‘paralı başkan’ nidasına karşı çıkanları itibarsızlaştırmak için bu troller kullanıldı.
Her iki dönemde de gerçek Beşiktaşlılar üzerine çok ciddi ‘linç’ sürecinin yaşanması sıkıntılara neden oldu. Bu durum ayrıştırmaydı, ötekileştirmeydi ve düşmanlaştırmayı tetikledi. Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe 1903, 1905 ve 1907 yıllarında kurulmuş tarihsel ve kültürel derinliğe sahip birer sivil toplum kuruluşudur.
Her üç kulüp de ülkeye mal olmuş misyona sahiptir. Sahibi şahıs anlamında yoktur ve genel kurulları tarafından belirli zaman aralığında yapılan seçimle süreli yönetilirler. Kulüplerin kendine ait tüzükleri ve yönergeleri vardır. Tüm başkanlar bunlara uymak zorundadır. Kendi yönetim stratejilerini bu sınırlar içinde kalarak uygulamak zorunludurlar. Ve kendi içinde denetim mekanizmasına sahiptirler. Ve yasalar karşısında sorumlulukları olduğu gibi, kendi taraftarına ve spor kamuoyuna karşı etik ve ahlaki sorumlulukları vardır.
Yapılan her işin şeffaf ve açıklanabilir olması gerekir. Kamuoyunun bilgilendirilmesi bu işin en demokratik yönü olduğundan, gerçek anlamda bilgi talepleri karşılıksız bırakılamaz. Her üç kulüpte de başkanlar patron olmadığından, liyakat ile kulübü temsil etme yeterliliğine ve ahlaki-etik değerlere sahip olması gerekir. Bu konudaki tartışmaya açık konular varsa eninde sonunda gündeme gelerek sürece zarar verecek boyutlara çıkabilmektedir.
Her eleştiriyi ya da öğrenilmesi gerekenin hak olduğu sorunun bir dedikodu modunda veya suç mahiyetindeymiş gibi algı manipülasyonu yapılarak konunun açıklanmasının engellenmesi, daha sonraki süreçlerin tartışılmaya kapalı olmasına neden olacağından, şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten uzak, anti demokratik despotik bir anlayış ile bir mekanizmanın oluşturulmasına neden olunur. Ancak başarısızlıklar sonucunda tüm tartışmalar tekrara alevlenir ve açığa çıkar, ama gerekenler zamanında yapılamadığından kişi korunabilir ama kulübün uğradığı zarar kat ve kat artarak devam eder.
Futbolun sosyal bütünlüğü sağlayan felsefesine zarar verecek olan ve futbola oyun özelliğini kaybettirecek bu oluşumlara ihtiyaç duymak yönetim ve yönetici acizliği olduğu gibi, bunların içinde olup insanların demokratik haklarını kullanma özgürlüğüne karşı eylemlerde bulunmak da işlenmiş bir suçtur.
Müslüm Gülhan / NationalTurk