Urartular ve Van!
NationalTurk yorumcusu Metin Yılmaz'ın bu haftaki "Urartular ve Van!" başlıklı yazısı;

Van, Doğu Anadolu Bölgesi’nde uzun ve zengin bir tarihe sahip bir şehirdir.
Van Gölü’nün doğu kıyısında yer almaktadır.
Van Kalesi ve kalenin çevresi aslında antik Urartu Krallığı’nın başkenti olan Tuşpa’ydı.

Urartu Krallığı, Doğu Anadolu’da kurulan en güçlü devletlerden biriydi ve ilk olarak M.Ö 13. yüzyılın başlarında Asur kaynaklarında bahsedildi.
Urartular, Yukarı Mezopotamya’nın daha eski yerli halkı olan Hurrilerle birçok ortak özelliğe sahipti.
M.Ö 10. yüzyılda Urartular birleşerek büyük bir krallık kurdular.
Sınırları Türkiye’nin doğusundan MÖ 8. yüzyılda İran’ın batısına, Suriye’nin kuzeyine ve tüm Ermenistan’a kadar uzanıyordu. Urartular kendilerine Biaina, ülkelerine ise Biainili (Nairi Ülkesi) adını vermişlerdir.
Van’ın adı Biaina’dan gelir.
Başkent Tushpa ile birlikte Teishebaini, modern Erivan, İran’da aynı adı taşıyan Bastam köyü, Türkiye’de Khaldi-Uru, modern Adilcevaz, Türkiye’de Rusahinili-Eidurukai, modern Ayanis, Rusahinili modern Toprakkale ve Sardurihinili, modern Çavuş Tepe Kalesi, Ermenistan’da Argishtihinili, modern Armavir önemli yerleşim yerleriydi ve krallık Türkiye’de Çıldır ve Van gölleri, İran’da Urmiye ve Ermenistan’da Sevan gölleri arasında yer almaktaydı.
Urartu sanatı genel olarak Asur ve Yakın Doğu sanatından etkilenmiş, özellikle Asur ortostatlarına işlenmiş aslan, boğa, mitolojik yaratık gibi sahneleri, oldukça uzmanlaşmış oldukları metal işçiliği sanatı üzerine yarattıkları eserlerde uygulamışlardır ancak Urartu sanatında kabartma ve heykel örnekleri oldukça sınırlıdır.
Birkaç Urartu taş ve heykel eseri Rusa II Dönemi’ne aittir. Özellikle Adilcevaz Kef Kalesi’ndeki örnekler dikkat çekicidir.
Metal gibi madeni işlemlerede ne kadar iyi usta oldukları Kükreyen Urartu Aslanı olarak bilinen eserde çok çok iyi anlaşılıyor.
Bu bronz aslan heykeli döküm tekniği ile yapılmış olup Van Müzesi’nin en kıymetli parçalarından biridir.
1960 yılında define avcıları tarafından Ağrı’nın Patnos İlçesinde bulunan Urartu Kralı Menua tarafından MÖ 810-780 yılları arasında hükümdarlığı sırasında inşa edilen Aznavur Kalesi’nde Urartu Baş Tanrısı Haldi adına inşa edilen bir tapınağın girişinde bulundu.

2 – Urartu Baş Tanrısı Haldi.
3 – Metal üzerine kabartma boğa üzerinde bir Urartu Tanrısı.
4 – Kilden yapılmış bir oyuncak, kraliyet veya soylu çocukları için yapılmış olmalı.
Aslan heykeli 3 metrelik bir şamdanın bir ayağıydı ve neyseki Patnos’ta güvenlik güçlerimiz tarafından ele geçirildi ve Van Müzesi’ne teslim edildi.
Kükreyen Urartu aslanı aslında tek değildi, ayrıca iki aslan ve 3 metrelik bir şamdan da vardı ancak define avcısı denilen hırsızlar iki aslanı ve şamdanı yurt dışına kaçırdılar.
Urartu Pantheonu Hurri, Asur ve Hitit pantheonlarının bir karışımıydı ve M.Ö 9. yüzyılda Kral İşpuini’nin hükümdarlığı altında Urartu panteonunun başında Haldi, Teişeba ve Şivini’den oluşan bir üçlü vardı.
Urartu kralları aynı zamanda yüce tanrı Haldi’nin baş rahibiydi.

Birbirine bakan aslanların üzerinde duran kanatlı tanrı, Urartu Pantheon’unun baş tanrısı olan Haldi olarak tanımlanıyor.
Bitlis İli, Adilcevaz ilçesindeki Kef Kalesi’nden sütun kaidesinde betimlenen Tanrı Haldi ayrıntılı bir şekilde süslenmiş bir giysi giyiyor ve sol elinde libasyon sunmak için bir şarap kasesi, sağ elinde bilgeliği, tanrısal ruhsal gücü temsil eden ve Asurlardan Urartulara geçtiği belli olan kozalak tutuyor. Haldi’yi genellikle aslan sırtında ayakta görürüz fakat diğer Urartu tanrılarını Mezopotamya ve Yakın Doğu dinlerinde kutsal kabul edilen boğa sırtında da görebiliriz. Urartu Pantheonu Haldi, Teişeba ve Şivini gibi tanrı ve tanrıçalarla öne çıksa da toplamda 19 tanrı ve tanrıçadan oluşur.
Van merkeze, Tuşpa’ya çok yakın olan Ayanis ve Rusahinili (Toprakkale) ile birlikte Urartu Kralı II. Sarduri tarafından bugünkü Gürpınar Ovası’na doğru uzanan Bol Dağı’nın batı uç noktasında kurulan ve günümüzde Çavuştepe Kalesi olarak bilinen Sardurihinili’de özelikle tahıl açısından çok önemli bir kentti. Bereketli ova Kral Menua tarafından inşaa ettirilen ve günümüzde yerini modem kanallara bıraksa da halen var olan yaklaşık 50 kilometre uzunluğundaki Şamram Kanalı vasıtasıyla sulanıyor ve ayrıca başkent Tuşpa’nın bulunduğu Van Ovası’na tatlı su taşıyarak Tuşpa’nın su sorunu çözülmüş oluyordu.
Sardurihinili’de büyük tahıl ambarlarının yanı sıra bereketi verdiğine inandıkları Urartu Parthenon’un Bereker Tanrısı İrmuşini’ye adaıkları tapınak günümüze en sağlam gelen Urartu tapınaklarından biri olarak Urartuların uhrevi dünyası hakkında çok önemli bilgileri günümüze ulaştırması açısından çok önemlidir.
Urartuların ölü gömmeleri genellikle oda şeklinde büyük kayaları oyarak mezarlar olarak bilinirken Çavuştepe’de diğer Urartu yerleşim yerlerinde henüz bukunmayan birde Nekropolis bulunarak Urartuların ölü gömme ve mezarları hakkında şu ana kadar en önemli bilgilerin elde edilmesi adına kenti apayrı bir öneme de konumlandırıyor.
Urartu dili, hiçbir antik dil grubuyla bağlantısı olmayan Hurro-Urartu dil ailesinin bir üyesi ve aglutinatif (eklemeli) bir dildir.
Urartu Krallığı, MÖ 7. yüzyılın sonunda Kuzeyden Kimmer, Güneyden Asur, Doğudan Medler’in saldırıları nedeniyle haritadan silindi, ancak köklü medeniyetleri sayesinde mirasları sonsuza dek yaşamaya devam ediyor.
Dünyanın en büyük Urartu koleksiyonuna sahip olan ve Türkiye’nin en iyi müzelerinden biri olan Van Müzesi, sadece Urartu eserlerini sergilemekle kalmayıp Asurlular, Ermeniler, Romalılar, Persler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi bölgeye ve Van’a hakim olmuş bir çok medeniyetten ederlere de ev sahipliği yapıyor.

Bazı çok kıymetli Urartu eserleri ise Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor, bunu da belirtmek gerek.
Van Müzesini Urartu eserleri kadar önemli yapan eserler arasında Hakkari Stelleri olarak bilinen 1998 yılında Hakkari şehir merkezinde bulunan on üç stelden oluşan eserlerin ayrı bir önemi var.

Bu eserlerin gizemi 1998’den beri henüz tam olarak çözülememiştir.
Steller bir birine çok benzeselerde aynı tarihede ait değil, M.Ö 15 ve 11. yüzyıllara kadar uzanmaktadır ve 0,7 m ila 3,10 m yüksekliğindeki taşların atalarını onurlandırmak Hubushkia halkının yaptığı mezar taşları olabileceği varsayılıyor.
Bazı uzmanlar bunların Hubushkia krallığının yöneticilerini temsil edebileceğini öne sürmektedir, Hubushkia’nın Türkiye’nin Hakkari ve civarını kapsayan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin İran ve Irak sınırlarının birleştiği Kuzey Zagros’ta olduğu M.Ö 9. ve 8. yüzyıllarda Asur kayıtlarında geçmektedir ancak eski bir krallığın MÖ 15. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar bu kadar uzun bir dönemi de olamaz.
On üç stelden on biri, hançer, mızrak ve balta taşıyan çıplak erkekler olarak tasvir edilmiştir.
Yayvan taşlardaki figürler savaşçı veya avcıdır, iki stel ise kolsuz kadınlar olarak tasvir edilmiştir.
Tüm figürlerin uzun burunları ve küçük kapalı ağızları vardır, figürler duygusuzca bakarlar.
Aslında, bu tür steller daha önce Anadolu’da veya Yakın Doğu’da hiç görülmemişti ancak Türklerin anavatanlarında, Orta Asya’da Kurganlarda (İslam öncesi Türklerin bir tür mezarı) sıklıkla görülmüştür, bu nedenle bazıları stellerin Anadolu’daki ve Yakın Doğu’daki Proto-Türklerin işaretleri olduğunu iddia ettiler ancak iddianın kanıtlanması gerekiyor ve şu ana kadar iddiadan öteye gidemedi, Hubushkia halkının Hurriler veya Hurrilere akraba bir halk olması çok daha kuvvetli bir ihtimaldir.
Urartular ve Van uzunda olsa bu yazıya sığmaz, zira Akdamar Surp Haç Ermeni Kilisesi gibi önemli bir tarihi eseri var ki, kilisenin dış duvarlarına işlenmiş Tevrat ve İncil’den ayetler başlı başına başka bir yazı konusu ve Ermeni sanatının adeta zirvesi.
Fakat yazımı yine Van ile özdeşleşen Van Kedisi ile bitireceğim.

Van Kedisi, Van İli ve Van Gölü çevresinde yaşayan yarı uzun tüylü yerli bir ırktır.
Kedi, belirgin gözleriyle beyaz gövdeleriyle ünlüdür, bir gözü mavi, bir gözü kehribardır, ancak bazıları renkli kuyruklu renkli kafalara sahiptir.
Van kedileri, Van şehrinde ve Van Gölü çevresinde asırlardır yaşamaktadır ancak ne kadar süredir burada oldukları belirsizdir.
Kedilerin varlığı hakkında, Türklerin de halk hikayelerine uyarladığı Van’ın kadim halkı Ermenilerden aldıkları bir hikaye vardır.
Ermeni anlatısı efsaneye göre, Van Kedisi, Ağrı Dağı’nda karaya oturan Nuh’un Gemisi’ndeydi, kedi gemiden inip sel sularında yüzerek Van’a geldi.
Van kedisi sosyal bir ırktır ve gerçekten de yüzmeyi severler, ki efsanenin başladığı Ağrı Dağı, Van şehrine 180 km uzaklıktadır.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, kedinin neslinin tükenmesini ve melezleşmesini önlemek için 1993 yılında üniversitede bir kedi araştırma merkezi kurdu ve Türk hükümeti kedilerin ve yavrularının Van’dan ve Van Gölü çevresinden uzaklaştırılmasını yasaklıyor!
Van Kedisi resmen şehrin sembolüdür.
Metin Yılmaz – NatinoalTurk