Oscar ödüllü oyuncu Diane Keaton hayatını kaybetti
“Annie Hall”, “Baba” ve “Gelinin Babası” filmleriyle sinema tarihine damga vuran ünlü oyuncu Diane Keaton, 79 yaşında yaşamını yitirdi. Oyuncunun ölüm haberi dünyada büyük yankı uyandırdı.

Hollywood’un en kendine özgü yıldızlarından biri olan Oscar ödüllü oyuncu Diane Keaton, Kaliforniya’da hayatını kaybetti. 79 yaşındaki sanatçının ölümünü ailesi doğruladı. People dergisine konuşan aile sözcüsü, Keaton’un sevdikleriyle birlikte yaşamını yitirdiğini açıkladı. Ölüm nedenine ilişkin ayrıntı paylaşılmadı.
Diane Keaton’a veda
Sinema dünyasında özgün tarzı, enerjik tavırları ve derin karakter yorumlarıyla iz bırakan Keaton’ın vefat haberi, Hollywood ve sanat camiasında büyük üzüntüyle karşılandı. Oyuncu Bette Midler, sosyal medya hesabında “O tamamen kendine has, samimi, komik ve benzersizdi. Onu tanımak büyük bir ayrıcalıktı” ifadelerini paylaştı.
Leonardo DiCaprio ise “Marvin’s Room” filminde birlikte rol aldığı Keaton için, “Biricik, zeki, eğlenceli ve kendisi olmaktan hiç vazgeçmeyen bir insandı. Onu çok özleyeceğiz” dedi.
Jenna Ortega’dan güçlü mesaj: Filistin halkı benim kahramanım
‘Annie Hall’ ile Oscar’a giden yol
Keaton, 1970’li yıllarda “Baba” serisi ve Woody Allen filmleriyle yıldızını parlatmıştı. 1977 yapımı “Annie Hall” filmindeki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar kazanan sanatçı, sinema tarihine “La-dee-da” repliğiyle kazınmıştı.
Oyuncu, kariyeri boyunca üç kez daha Oscar’a aday gösterildi: “Reds” (1981), “Marvin’s Room” (1996) ve “Something’s Gotta Give” (2003). 1978’de Oscar’ını alırken sahnede söylediği kısa cümle hâlâ hatırlanıyor:“This is something.” (Bu bir şey.)
Diane Keaton’un kariyeri
1946 yılında Los Angeles’ta Diane Hall adıyla dünyaya gelen Keaton, sahne soyadını annesinin kızlık soyadından aldı. Çocukluk yıllarında tiyatroya ilgi duyan sanatçı, üniversiteyi yarıda bırakıp New York’a taşındı ve Sanford Meisner’ın öğrencisi olarak oyunculuk eğitimine başladı.
Broadway’de “Play It Again, Sam” oyunuyla dikkat çeken Keaton, sinemaya 1970 yapımı “Lovers and Other Strangers” filmiyle adım attı. Ancak asıl çıkışını Francis Ford Coppola’nın “The Godfather” serisinde “Kay Adams” rolüyle yakaladı.
Keaton’ın 1970’lerdeki yükselişi, yönetmen Woody Allen ile kurduğu yaratıcı ortaklıkla devam etti. “Sleeper”, “Love and Death”, “Manhattan” ve “Interiors” gibi filmlerdeki performansları, onu döneminin en dikkat çeken oyuncularından biri haline getirdi.
Allen ile hem sanatsal hem romantik bir bağ kuran Keaton, ilişkileri sona erse de ikili uzun yıllar dost kaldı. Oyuncu, anılarında Allen için “Onun zekâsına, ellerine, konuşma biçimine hayrandım. O kadar farklıydı ki, ona direnmek imkânsızdı” diye yazmıştı.
Hollywood’un ‘Özgün kadını’
Keaton, 1980’lerden itibaren kadın karakterleri merkeze alan filmlerle yeniden sinemaseverlerin karşısına çıktı. “Baby Boom”, “Father of the Bride”, “The First Wives Club” ve “Something’s Gotta Give” gibi yapımlarda hem duygusal derinliği hem de mizahi zekâsıyla ön plana çıktı.
“Something’s Gotta Give” filmindeki rolüyle son kez Oscar’a aday gösterilen Keaton, beyaz pantolonları, sade zarafeti ve Hamptons temalı sahneleriyle moda dünyasında “coastal grandmother” akımının ilham kaynağı oldu.
Yönetmenlik ve yazarlık serüveni
Oyunculuğun yanı sıra zaman zaman kamera arkasına da geçen Keaton, “Hanging Up” filminde yönetmenlik yaptı. Ayrıca “Then Again”, “Let’s Just Say It Wasn’t Pretty” adlı anı kitaplarının yanı sıra mimari ve tasarım üzerine “The House That Pinterest Built” adlı eserini kaleme aldı.
2017’de Amerikan Film Enstitüsü (AFI) tarafından Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne layık görülen Keaton, törende “Bu, hiç sahip olmadığım düğün ya da büyük kutlama gibi. Şükrediyorum, gerçekten çok şükrediyorum.” demişti.
Unutulmaz bir miras
Diane Keaton, Hollywood’un kalıplarını reddeden, her rolüne kendine özgü bir sıcaklık ve samimiyet katan bir isim olarak hafızalara kazındı. 2022’de Los Angeles’taki ünlü TCL Chinese Theatre’da el ve ayak izlerini bırakarak sinema tarihindeki yerini ölümsüzleştirmişti.
Törende söylediği şu sözler, sanatçı kimliğini en iyi özetliyordu:
“Mirasımı düşünmüyorum. Burada olabildiğim için sadece şanslı hissediyorum.”