Beşiktaş’ın yok edilen kulüp iradesi
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Beşiktaş’ın yok edilen kulüp iradesi" başlıklı yazısı;

Futbolun iktisat kurgusu; üretim ve tüketim üzerinden değerlendirildiğinde, tüm öğeler istikrar ve sürdürülebilir başarı üzerinden yürütülür.
Kulüp kaynaklarının sınırlılığı, kulüp ekonomisi için var olan genel ve sürekli bir sorundur. Bu durumda sınırlı kaynakların kullanımında bir seçim yapmak, hangi stratejiler gidileceğine dair bir karara varmak zorunluluğu açıktır. Böylece belirli bir başarıya varmak için, sınırlı kaynakların israf edilmeden en etkili biçimde kullanılabilmesi için hangi mekanizmanın ve işletme modelinin kullanılacağı konusu önem kazanmaktadır.
İktisat biliminin önemli konularından biri de tercihin hangi şartlarda, hangi etkenler sonucunda yapıldığını araştırmaktır. Sporu bir endüstri üzerinden değerlendirdiğimizde, kendi kurgusu içinde ekonomisinde ve bununla özdeşleşen bilgi ve iletişim alanındaki gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan değişimleri ulusal ve uluslararası düzeyde doğru analiz edebilmek oldukça önemlidir. Tüm bu anlatımların pratik uygulamaları için kulüplerin genel kurullarında seçim yapılır başkan ve yönetim kurulu seçilir.
Temel öğe, üretim ve tüketim üzerinden oluşturulacak bir işletme modeli doğrultusunda, kulübün çıkarlarını koruyarak, onu rekabet koşullarına hazırlamak-istikrara ve sürdürülebilir başarı ile ekonomik bir değer yaratmaktır. Bunun anlamı da yarışma koşulları içinde kulübün yararına katma değer yaratmaktır. Madem uluslararası bir rekabet söz konusu ve bununla ilgili organizasyonlar ve maddi avantajlar sağlayacak durumlar mevcut-o zaman tüm amaç bunun üzerinden yürütülecek bir organizmayı yaratmak olmalıdır.
En önemli kaynak Şampiyonlar Ligi’dir. Şampiyonlar Ligine asılı kalmak-süreklilik sağlamak ve o kültürün bir parçası olmak kulübün yararlanacağı tüm avantajların içinde olmak anlamına gelmektedir. Burada iki unsur var. Birincisi; sürekli katılım ve puan üzerinden katma değer yaratmak. İkincisi; alt yapıdan yetiştirdiğin yetenekli oyuncuları sıfır maliyet üzerinden ciddi bonservis karşılığı satmaktır. O zaman ortaya çıkan durum; alt yapıdan yetiştirilen oyuncu gerçeğini benimsemektir.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü ‘Özkaynak’ düzenini 1979 yılında kurulmuştu. Bu, Serpil Hamdi Tüzün’ün başında bulunduğu bir altyapı programıydı. İlk önce Fuat, Ziya ve Fikret A takımı katıldı. Sonrasında Rıza ile Metin-Ali-Feyyaz üçlemesi ve Gökhan’ın eklenmesi ile istikrar yakalanarak başarının devamlılığı kaçınılmaz oldu. Sürecin son oyuncuları Nihat, Yasin, Tunç, İlhan ve Aydın ile nihayete erdi. Ve bu programın Beşiktaş için olmazsa olmaz olması ve Kulübün tarihsel derinliğe sahip Beşiktaş kulüp politikaları ile iç içe geçmesi kültürel anlamda da temel bir gerekçeye sahipti.
Ajax ve Barcelona’nın uyguladıkları politikalara gıpta ile bakmak çok gerçekçi değil. Çünkü, bunu yapmak ve sürdürebilir kılmak-eğer bir kulüp politikası haline getirilirse ve arkasında durulursa çok rahat devamlığı sağlanacak unsurlara sahipse-mümkün olmaktadır. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Peki sorun nerede?
Beşiktaş’ın son 25 yılda kulüp iradesi yok edildi. Mutlu bir azınlığın ele geçirdiği Kulüp, adeta onların çıkarlarına hizmet edecek bir konuma indirgenerek bir sömürü mekanizmasına kurban edildi. 16 Milyar TL borç, kulübe hizmet vermenin aşkı ile değil, ‘rant’ aşkı sonucunda ortay çıktı.
Ve birbirlerinin devamlılığını sağlamak için tüm entrikaları uygulamaktadırlar. Yönetim hiçbir şekilde elden kaçmaması lazım. O yüzden Hüseyin Yücel’i-ki tartışılacak yönetim sorunları olmasına rağmen-yok ettiler. Dışarıya transferler üzerinden, inşaat üzerinden aktardıkları servet transferlerinin hesabı hiçbir zaman bu mutlu azınlığın içinden çıkan başkanlar ve yönetim kurulları tarafından verilmedi. Ama işlem devam ediyor. Al Musrati ile Muçi derken, şimdi de Arroyo ve Ricardo. Fulya Projesi derken şimdi de Dikilitaş Projesi… Ve tabii ki Mendes… Tüm başkanların Piri.
Serdal Adalı da bu mutlu azınlığın içinden çıkan biri. Gelir gelmez, Mendes üzerinden Beşiktaş tarihinin yüzde elli olmak kaydı ile en yüksek değer transferini yaptı ve takım kurmadan önce şantiye kurmanın peşine düştü. Ve hemen bedelli satış üzerinden kaynak transferi yapma derdine düştü. Bunlar ‘rant’ kurgusu için bilinen şeyler. Ama kulüp yönetimine özgü salt hedefler değildir. İstikrar ve sürdürülebilir başarı başka bir mevzunun konusudur. Unutmayalım ki Kulübü batağa sokan Yıldırım Demirören yönetiminde, sayın Adalı Asbaşkan olarak görev yapmıştı ve o dönemde Kulüp 200 milyon avro açık vermişti.
Müslüm Gülhan – NationalTurk