En Son HaberlerFutbol

Sevgili Halil, otobüs de kurşunlandı

NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın Halil Umut Meler ilgili bu haftaki "Sevgili Halil, otobüs de kurşunlandı" başlıklı yazısı;

Yurt Dışı Konserler

Herkesin kabul edeceği olgu futbolun dünyanın en popüler spor dalı olmasıdır. Ve milyonları etkileme gücü sayesinde sürekli tartışma konusu olmuştur. Benim de katıldığım ortak düşünce ise, futbolun hiç de masum bir spor oyunu olmadığı ve dışarıya açık pozisyonundan dolayı farklı kullanıldığıdır. Halil Umut Meler’e yapılan saldırı bir sonuçtur. Peki neyin sonucudur?

Öncelikle, bizim gibi ülkelerde futbol popüler kültürün kullanım içeriğine ve tahakküm altındaki kitlelere sahip. Futbol, kültür endüstrisinin kuralsız ve sorumsuz kitle kültürü alanını temsil etmektedir. Parasal büyüklüğü bakımından, servet transferi yoluyla sermaye birikimini sağlayabilen bir kültür endüstrisi ürünüdür.

Bu kullanışlı şeklinden dolayın siyasetin, mafyanın, cemaatlerin ve menajerler üzerinden kurgulanan tüm çıkar gruplarına kadar her yapıyı çekim alanına almıştır. Haliyle, en popüler spor dalı olan futbol kitleselleştikçe de siyasetin ilgi alanına girmiştir.

Türkiye’deki siyasiler de iktidarlarını konsilde etmek, örgütlenme alanı olarak oy potansiyellerini arttırmak ve siyasi ‘rant’ sağlamak için yıllarca futbolu propaganda aracı olarak kullanmaktadırlar.

Diğer taraftan, futbolla kitleler ülkenin siyasi ve ekonomik sorunlarını algılamaktan ve anlamaktan uzaklaştırmak için de çok iyi bir topraklama aracıdır. Kitleleri etkileme ve harekete geçirme gücünü sahip olan futbol, bu gücü sayesinde politikanın da ilgisinden uzak kalmamıştır.

Tüm bu analizlerle birlikte, kendi sosyokültürel ve politik yapımız içindeki futbol-özerk kurgudan uzak hiyerarşik bir kurguya sahiptir. Siyasetin etkisi altında oluşan bu hiyerarşik kurgu, futbolun özerk olma hukuksal dayanağını da elinden alarak kontrol edilebilir bir konuma getirmiştir ki Süper Kupa’nın Sudi Arabistan’da oynatılmasının gerekçesi de buradadır ve siyasidir.

∗∗∗

Kuralsız ve kontrolsüz bir kültür endüstrisi olan futbolumuz sayesinde, dört büyük takımın borç stoğu yaklaşık 30 milyar civarındadır. Bu paraya baktığınız zaman ya bir Şampiyonlar Ligi finali, yarı finali veya çeyrek finali oynamış olması gerekir diye düşünmek gayet normal.

Ya da bir üretim mekanizması kurarak, her yıl 5 üst Avrupa ligine çok fazla ihracat yapan Portekiz-Hırvatistan-Sırbistan gibi bir işletme modeli kurulmuş olduğu düşünülebilinir.

Ama nafile… Peki bu paralar nereye gitti? Sistemin sağladığı açıklar ve hukuki sürecin yarattığı boşluklar sayesinde, kulüplerin içinden dışarıya farklı grup ve bireylere bir servet transferi gerçekleştirildi.

Şu anda bu kulüpler iflas etmiş olmaları gerekir. Ama korunup-kollanıp sürecin devam etmesi gerekir!

TFF Genel Kurulu’nun %90’nı profesyonel kulüplerin delegelerinden oluşmaktadır. Fakat, 2008’den beri siyasi erk tarafından belirlenen kişi TFF başkanı olarak seçilmektedir. Buna karşı çıkmak siyasi erki karşına almak anlamına geleceği gibi bir riski içinde taşımaktadır.

Özerk kurgu siyasi erk tarafından etkisiz hale getirilmiştir. Tahkim Kurulu, Çözümsüzlük Kurulu, MHK ve genel kurul yine yukarıdan aşağıya bir atama silsilesi sayesinde oluşmaktadır. Alınacak kararların dayanakları tartışmaya açık hale gelmiştir. Bu konuda AİHM’in uyarıları ve düzeltilmesi ile ilgili bir kararı olmasına rağmen konu kapanmıştır.

Bu hiyerarşik kurgu içindeki kulüplerin yönetim mekanizmaları sistematik sadakati dikkate alacak isimler üzerinden şekillenmektedir. Tüccar, müteahhit, toptancı, arabulucu… gibi spor ile ilişkisi olmayan ama, devlet veya belediye ihaleleri ile servet transferi sayesinde zenginleşen meslek grubundaki kişilerin yönetiminde bir işleyiş dizayn edilmektedir.

Futbol araç haline getirilmesinden dolayı ve siyasi bir aparat olarak kullanılması gereken bir propaganda malzemesi olduğu için, iç işleyişteki bilgi ve liyakat karşılıksız kaldığından açıkça reddedilmiştir. Haliyle ortaya bir ‘rant’ kurgusu çıkmaktadır.

Bu kadar büyük paraların döndüğü ortamdaki işleyişi bir kanala yönlendirmek ve işleyişteki transfer işlemlerini yapacak bir arabulucuya ihtiyaç vardı: Menajerler… Vekalet üzerinden yürütülen bu derin yapı başka bir kurguyu da ortaya çıkartmaktadır. Şimdi tüm anlattıklarımı göz önüne alırsak şöyle bir soru sormak gerekir, futbol bunun neresinde? Öyle bir oyun yok…

Ama şiddet oyunun tam göbeğindedir. Antrenörüyle Fatih Terim-Emre Belözoğlu, yöneticisiyle-Faruk Koca-Hasan Kartal (silahım olsa hakemi vururdum) … Çünkü, ortada bilgiyi ve liyakati reddeden bir de ‘rant’ hiyerarşisi var…

İşte şiddeti tetikleyen ve çoğu zaman zorunlu kılan örgütlenme modeli bu ‘rant’ hiyerarşisinin içinde ortaya çıkmaktadır. Fanatizm soslu, ama işin aslında sistemin yarattığı ‘lümpen’ bir kitlenin tetiklediği bir şiddet örgütlenmesi ortaya çıkmaktadır. Mensubu olduğu kitledeki hiyerarşiye sadak üzerinden bağlı bir modül üzerinden hareket etmektedirler.

Faruk Koca’nın etrafında oluşan ve ona tezahürat yapan seyirci kitlesi ile, onun attığı yumruğun devamında-attıkları tekme ile ona olan sadakatini gösteren bu ‘lümpen’ grup, bu modül içinde var olma ve layık olma savaşı vermek zorundadırlar. Buradan beslenmektedirler!

∗∗∗

Sonuç olarak, bu güç zehirlenmesi ile ona bağlı olan sadakat Halil Umut Meler’in yüzündeki yumruk ile finalize olmuştur. Sevgili Halil Umut Meler, unutma ki bir takımın tamamının canına kastedilecek şekilde, insanlıktan çıkmış kitle mensupları, Fenerbahçe kafilesini taşıyan otobüse-özellikle şoföre ateş ederek tüm kafilenin ölmesini tasarlamıştı.

Sen ne ilksin ne de son olacaksın. Ve sakın ola ki bir şeylerin değişebileceğini düşünme.

Müslüm Gülhan / NationalTurk

Halil Umut Meler’e atılan yumruğun cezası belli oldu

Yunanistan Golden

NationalTurk

NationalTurk gazetesi, yazarları ve yorumcuları en doğru ve tarafsız olarak gündeme dair en önemli haberleri size ulaştırır. NationalTurk | Objektif | Bağımsız | Farklı

Bir yanıt yazın

Maldivler Turu
Başa dön tuşu